Ergenlik dönemi, gelişimsel olarak tam bir geçiş dönemidir. Bu dönemde yaşanan fiziksel, duygusal, psiko-sosyal ve sosyal değişimler bireyi derin bir biçimde etkiler. Fiziksel değişimlere bağlı olarak kendi bedenini ve cinselliği keşfeden ergenler bu alanlarla ilgili sorunlar yaşayabilirler. Kişisel kimliğin kurulduğu bu dönemde birey, ‘ben kimim?”, “hayatın anlamı ve amacı ne?’ gibi kritik sorulara yanıt arar. Ergenlerde görülen bu değişimler onların sosyal etkileşimlerini ve kendilerini algılamasını etkiler. Ergenlik, kişisel kimliğin kurulmasıyla, toplumun bir üyesi olarak kendi rolünü belirginleştirme arasındaki dengeyi kurma mücadelesidir.
Depresyon, çok çeşitli durumlara ve stres yaratan faktörlere karşı verilen bir tepkidir. Ergenlerde depresif duygu durumu yaygın olarak görülebilmektedir, çünkü bu normal olgunlaşma/büyüme sürecinin, bu sürece eşlik eden stres faktörlerinin, seks hormonlarının ve bağımsızlığını elde etmek için anne-babayla çatışmanın bir parçası olabilmektedir. Depresif duygu durumu, bir arkadaşın ya da akrabanın ölümü, sevgiliden ayrılmak ya da okulda başarısız olmak gibi rahatsızlık verici olaylara ve durumlara karşı bir tepki de olabilir. Özgüvenleri düşük, kendilerini kıyasıya eleştiren, olumsuz olaylar ve durumlar üzerinde kontrol gücünün olmadığını düşünmeye eğilimli ergenlerde, stres yaratan olaylar ve durumlarla karşılaşma depresyon riskini arttırabilmektedir.
ERGENLERDE DEPRESYONUN BELİRTİLERİ
Ergenlerde depresyon tanısı koymak zor olabilmektedir, çünkü ergenlik döneminde duygusal iniş ve çıkışlar normal bir süreç de olabilmektedir. Bazen dünyanın harika bir yer olduğu düşüncesiyle kendini iyi hisseden ergen, bazen de hayatın berbat bir şey olduğunu düşünebilir. Bu düşünceler birkaç saat içinde değişebileceği gibi birkaç gün bile sürebilir.
Depresif duygu durumunun sürekli olması, okul başarısının düşmesi, aileyle ve arkadaşlarla ilişkilerde sorunlar yaşanması, madde bağımlılığı ve diğer olumsuz davranışlar depresif epizodu işaret ediyor olabilir. Bu dönemde depresyon riskini arttıran faktörleri şöyle sıralayabiliriz: ebeveynlerden birini ölüm ya da boşanma nedeniyle kaybetme, çocukluk döneminde fiziksel ve cinsel tacize maruz kalmak, sosyal beceri eksikliği, kronik hastalıklar ve aile bireylerinden birinde depresyon hikayesinin olması.
Aşağıda sıralanan belirtiler iki haftadan daha fazla sürerse depresyon riskinden söz edilebilir:
Okul başarısının düşmesi
Arkadaşlardan ve sosyal etkinliklerden uzak durmak
Üzüntülü ve umutsuz ruh hali
Enerjinin ve motivasyonun düşük olması, hiçbir şeyden zevk alamama
Öf keli olma
Eleştirilere karşı aşırı tepkili olma
İdeallerine ulaşamayacağını hissetme
Özgüvenin düşük olması, suçluluk duyguları
Kararsızlık, konsantre olamama, unutkanlık
Huzursuzluk
Yemek ve uyku örüntüsünde değişiklikler
Madde bağımlılığı
Otorite figürleriyle sorunlar
İntihar düşüncesi
Ergenler, depresif duygu durumundan kaçınmak için uyuşturucu ya da alkol kullanabilir ya da rastgele cinsel ilişkiler kurabilir. Ergenler, düşmanca, saldırganca ve riskli davranışlarla da depresyonlarını ortaya koyabilirler. Ancak bu davranışlar onların sadece yeni sorunlar yaşamalarına neden olur, depresif duygu durumları derinleşir ve arkadaşlarıyla, aileleriyle ve okul yönetimiyle ilişkilerine zarar verir.
ERGENLERDE DEPRESYON TEDAVİSİ 
Depresyon geçiren ergenlerin tedavi edilmesi son derece önemlidir. Depresyon ciddi bir durumdur ve tedavi edilmezse ergen bireyin hayatını tehdit eder bir duruma gelebilir. Eğer ergen tedavi görmeyi reddederse, aile üyelerinin ya da ergenle ilgilenen diğer yetişkinlerin bir uzmandan yardım alması faydalı olabilir.
Depresyon tedavisinde ilaç ve psikoterapi kullanılmaktadır. İlaç depresyonun semptomlarını gidermekte etkilidir. Özellikle ilaç tedavisiyle birlikte yürütülen psikoterapi etkili çözümler sağlamaktadır.
Psikoterapi, ergene neden depresyona girdiğini anlamasına ve stresli durumlarla nasıl baş edeceğini öğrenmesine yardımcı olur. Duruma bağlı olarak terapi, bireysel, grup ya da aile terapisi şeklinde yürütülür.
Depresyonda olan ergenin yardıma ihtiyaç duyduğunu kabul etmesi iyileşme yönünde atılmış önemli bir adımdır. Ancak, yardıma ihtiyaç duyduğunu ve bunun için adım atması gerektiğini kabul eden ergenlerin sayısı görece az olabilmektedir. Bu nedenle arkadaşlarının ve ailesinin desteği, teşvik edici önerileri önemlidir.
Depresyonla savaşmada, hayatı daha anlamlı kılmaya yardımcı olacak bir adres.İster kendi hayatlarınızı anlatın ister, sorularınıza cevaplar arayın biz yanınızdayız...
28 Eylül 2008 Pazar
Altın fiyatları
Piyasaları günlük takip eden biri olarak internette gezinirken yeni bir siteye rastladım. Site Altın fiyatları, Dolar fiyatları, Euro fiyatları, IMKB ve dünya borsaları hakkında geniş ve güncel bilgiler içeriyor. Anlık piyasa ve kur takibi yapılıyor. Piyasa ile ilgilenen arkadaşlara yardımı dokunacağından eminim. Öğrenmek isteğiniz bilgininin üzerine tıklayın.
Karşılık beklemeden yapılan iyilikler ( Philemon ve Baucis in öyküsü )
Günlerden bir gün Zeus, oğlu Hermes ile kılık değiştirip, Olimpostan aşağı        inerek, ülkemiz topraklarında yer alan eski Frigya bölgesinde( Ege        bölgemizin iç kısımları,Güney Marmara ile İç Anadolu Bölgemizin batısı        arasında kalan eski yerleşim alanı) dolaşmaya çıkmışlar. Amaçları        insanları sınamak, birbirlerine karşı yaklaşımlarını ve sahip oldukları        zenginlikleri nasıl değerlendirdiklerini daha yakından görmekmiş. Bu iki        yolcuya kimse gereken ilgiyi göstermemiş, güleryüzle davranmamış, misafir        olarak kabul etmemiş, selam bile vermemişler. Sadece yaşlı Philemon ve        karısı Baucis kıt kanaat geçinmelerine karşın onları evlerine davet        ederek, dostça karşılamışlar. Kim olduklarını bilmeden, bu değerli        misafirlerin önlerine sıcak çorbalarını getirmişler, sofralarını        paylaşmışlar. İki misafir zengin komşularının soğuk ve umursamaz        davranışlarına karşın, parasal açıdan yoksul, ancak sevgice varsıl bu iki        güzel insanın içten ve şirin davranışları karşısında çok etkilenmişler.        Zeus ve Hermes “ bizler ölümsüzlerdeniz, siz ölümlülerin arasına girerek        sizleri sınavdan geçirmek istemiştik. Bu sınavı sadece siz kazandınız.        Diğerleri ise bencillikleri, taşkalplilikleri ve saygısızlıkları nedeniyle        bu sınavı kaybettiler. Tabii ki sapla samanı ayıracağız. Biz şimdi        gidiyoruz , siz ikiniz de bizim ardımızdan gelin” demişler. İki yaşlı        insan bu sözler karşısında şaşkına dönmelerine rağmen, bu iki yabancıyı        izleyerek, düşe kalka dağ yolundan yukarıya çıkmaya başlamışlar. Bir parça        soluklanmak için durdukları anda,büyük bir gürültü ile yerlerinden        sıçramışlar. Sesin geldiği yöne baktıklarında daha önce evlerinin        bulunduğu toprakların su altında kaldığını, evlerin yıkıldığını,        insanların ne olduğunu anlayamadan boğulduğunu üzüntü içinde görmüşler.        Bir süre sonra baraka şeklindeki kendi evlerinin, mükemmel bir yapı haline        geldiğini görmüşler. Zeus bu yardımsever insanlara dileklerini sormuş.        Onlar da doğup büyüdükleri topraklardan uzaklaşmak istemediklerini, bu        kutsal yapının koruyuculuğundan başka bir şey istemediklerini ifade        etmişler. Zeus da bu dileklerini kabul etmiş. Aradan geçen yıllar boyunca        birbirine sevgi ile davranmaya devam eden bu iki insan doğal olarak daha        da yaşlanmış. Philemon gençliklerinden bu yana yaşadıkları tatlı anılardan        bahsederken, karısı Baucis’in yüzü, elleri ve tüm vücudunun değişerek,        saçlarından yaprakların, parmaklarından dalların, ayaklarından da köklerin        çıktığını görerek hayrete düşmüş. Aynı görüntüyü Baucis de sevgiyle        bağlandığı kocası Philemon da görmüş. Birbirlerine gülümseyerek, veda        etmişler aynı anda , birbirlerinden ayrı kalmadan tam bir ağaca        dönüşmüşler. Baucis sıcak kış günlerinde içimizi ısıtan ıhlamura; Philemon        ise gölgesinde sıcaktan korunduğumuz meşe ağacına dönüşmüş. Ve insanlara        faydalı olmaya devam etmişler.
     
Sevgili dostlar, atalar “iyilik yap, denize at, balık bilmezse, halik bilir” demişler. Aslına bakacak olursanız insanlar zayıf yaratıklardır. Hepimiz bir başkasına çeşitli nedenlerle gereksinim duyarız. Her din insanlara yardımlaşmayı ve sevgiyle yaklaşmayı öğütlemiştir. Başkalarına yardım ederek kendinizle gurur duyabilir , onların gözlerindeki sevgi ışıltılarını kendi gözlerinize de kopyalayarak, dünyaya daha farklı bakmaya başlayabilirsiniz. Bu şekilde çevrenize yaydığınız pozitif enerji ile hem daha çok sevilecek, hem de negatif enerji yükünden uzaklaştığınız için daha genç kalacak ve sağlıklı olacaksınız.
     
Empati kişinin kendisini başkaları yerine koyabilmesi, onların neler hissettiklerini anlayabilmesi ve ona uygun bir şekilde davranabilmesidir. Kişilik bozuklukları durumunda empati sorunu yaşanmaktadır. Kişiler ne olursa olsun, kendilerinin haklı olduklarını düşünür ve karşılarındakini suçlu ya da hatalı bulurlar. Bu nedenlerle çevrelerindekileri incitir ya da hoşgörü ile yaklaşamazlar. Çevrelerindeki maddi ve manevi her şey, sadece kendileri içindir. Bu davranışlar aile içinde öğrenilerek, nesilden nesile aşılanır. Arkadaşlar arasında benzer şekilde yerleşerek, ortak bir bakış açısı halini alır. Sonuçta toplum kirlenir, çürümeye başlar. Çocuklarınızın ve torunlarınızın daha sorunsuz yaşaması, mutlu ve onurlu olması için herkes kendini düzeltsin, yarın artık bugündür. Hepimizin empatimizi günden güne geliştirerek , daha sempatik bir toplum haline gelebilmemiz dileklerimle, sevgiyle kalın
Sevgili dostlar, atalar “iyilik yap, denize at, balık bilmezse, halik bilir” demişler. Aslına bakacak olursanız insanlar zayıf yaratıklardır. Hepimiz bir başkasına çeşitli nedenlerle gereksinim duyarız. Her din insanlara yardımlaşmayı ve sevgiyle yaklaşmayı öğütlemiştir. Başkalarına yardım ederek kendinizle gurur duyabilir , onların gözlerindeki sevgi ışıltılarını kendi gözlerinize de kopyalayarak, dünyaya daha farklı bakmaya başlayabilirsiniz. Bu şekilde çevrenize yaydığınız pozitif enerji ile hem daha çok sevilecek, hem de negatif enerji yükünden uzaklaştığınız için daha genç kalacak ve sağlıklı olacaksınız.
Empati kişinin kendisini başkaları yerine koyabilmesi, onların neler hissettiklerini anlayabilmesi ve ona uygun bir şekilde davranabilmesidir. Kişilik bozuklukları durumunda empati sorunu yaşanmaktadır. Kişiler ne olursa olsun, kendilerinin haklı olduklarını düşünür ve karşılarındakini suçlu ya da hatalı bulurlar. Bu nedenlerle çevrelerindekileri incitir ya da hoşgörü ile yaklaşamazlar. Çevrelerindeki maddi ve manevi her şey, sadece kendileri içindir. Bu davranışlar aile içinde öğrenilerek, nesilden nesile aşılanır. Arkadaşlar arasında benzer şekilde yerleşerek, ortak bir bakış açısı halini alır. Sonuçta toplum kirlenir, çürümeye başlar. Çocuklarınızın ve torunlarınızın daha sorunsuz yaşaması, mutlu ve onurlu olması için herkes kendini düzeltsin, yarın artık bugündür. Hepimizin empatimizi günden güne geliştirerek , daha sempatik bir toplum haline gelebilmemiz dileklerimle, sevgiyle kalın
Mitolojide narsisizm
Eski Yunan mitolojisine göre, dünya üzerinde birçok tanrı bulunmaktaydı.        Bunlar çeşitli doğa olaylarından ya da canlı-cansız varlıkların        kontrolünden , davranışlarından sorumluydular. İnanışa göre bu tanrılar        insan şeklindeydi ve insanlarla ilişki içine de girerlerdi.
     
Size narsisizm sözcüğünün köken aldığı narkissos'un mitolojik öyküsünü aktaracağız.
     
Kendine aşık olanlara aldırmayıp, onları karşılıksız bırakan ve çok güzel bir peri kızı olan Ekho, bir gün avlanan bir avcı görür. Narkissos adındaki bu avcı çok yakışıklıdır. Ekho bu genç avcıya ilk görüşte aşık olur. Ancak Narkissos bu sevgiye karşılık vermeyerek, peri kızının yanından uzaklaşır. Ekho bu durum karşısında günden güne eriyerek, kara sevda ile içine kapanarak ölür . Bütün vücudundan arta kalan kemikleri kayalara, sesi ise bu kayalarda 'eko' dediğimiz yankılara dönüşür.
     
Olimpos dağında oturan tanrılar bu duruma çok kızarlar ve Narkissosu cezalandırmaya karar verirler. Gene günlerden bir gün av izindeki Narkissos susamış ve bitkin bir şekilde bir nehir kenarına gelir. Buradan su içmek için eğildiğinde, sudan yansıyan kendi yüzü ve vücudunun güzelliğini görür. O da daha önce farkedemediği bu güzellik karşısında adeta büyülenir. Yerinden kalkamaz, kendine aşık olmuştur. O ana dek kimseyi sevmediği kadar, sevmiştir kendi görüntüsünü . O şekilde orada ne su içebilir, ne de yemek yiyebilir, ayni Ekho gibi Narkissos ta günden güne erimeye başlar ve orada sadece kendini seyrederek ömrünü tüketir. Öldükten sonra da vücudu nergis çiçeklerine dönüşür. İşte narsisistik kişilik bozukluğu olan kişiler de bu şekilde kendilerine aşık, hep önde olmak, en gözde olmak isteyen, başkalarının düşünce ya da isteklerine gereken ilgiyi gösteremeyen kişilerdir. Plan ve hedeflerine ulaşamadıklarında, gereken ilgiyi göremediklerinde aynı Narkissos gibi erirler, çökerler.
Size narsisizm sözcüğünün köken aldığı narkissos'un mitolojik öyküsünü aktaracağız.
Kendine aşık olanlara aldırmayıp, onları karşılıksız bırakan ve çok güzel bir peri kızı olan Ekho, bir gün avlanan bir avcı görür. Narkissos adındaki bu avcı çok yakışıklıdır. Ekho bu genç avcıya ilk görüşte aşık olur. Ancak Narkissos bu sevgiye karşılık vermeyerek, peri kızının yanından uzaklaşır. Ekho bu durum karşısında günden güne eriyerek, kara sevda ile içine kapanarak ölür . Bütün vücudundan arta kalan kemikleri kayalara, sesi ise bu kayalarda 'eko' dediğimiz yankılara dönüşür.
Olimpos dağında oturan tanrılar bu duruma çok kızarlar ve Narkissosu cezalandırmaya karar verirler. Gene günlerden bir gün av izindeki Narkissos susamış ve bitkin bir şekilde bir nehir kenarına gelir. Buradan su içmek için eğildiğinde, sudan yansıyan kendi yüzü ve vücudunun güzelliğini görür. O da daha önce farkedemediği bu güzellik karşısında adeta büyülenir. Yerinden kalkamaz, kendine aşık olmuştur. O ana dek kimseyi sevmediği kadar, sevmiştir kendi görüntüsünü . O şekilde orada ne su içebilir, ne de yemek yiyebilir, ayni Ekho gibi Narkissos ta günden güne erimeye başlar ve orada sadece kendini seyrederek ömrünü tüketir. Öldükten sonra da vücudu nergis çiçeklerine dönüşür. İşte narsisistik kişilik bozukluğu olan kişiler de bu şekilde kendilerine aşık, hep önde olmak, en gözde olmak isteyen, başkalarının düşünce ya da isteklerine gereken ilgiyi gösteremeyen kişilerdir. Plan ve hedeflerine ulaşamadıklarında, gereken ilgiyi göremediklerinde aynı Narkissos gibi erirler, çökerler.
Hiç bir şey göründüğü gibi değildir ( Europa ile Zeus un kavuşmasi )
Günümüzde olduğu gibi, o zamanlarda da bütün kadınlar güzel,duygusal ve        hassasmış. Hepsi bir yana, bunlardan bambaşka sevimlilikte bir Europa adlı        kız varmış. Ancak bu sevimliliğinin çevresindekileri etkileyip, boş yere        ümit vermemesi için erkeklerle arasına kabul edilebilir ölçüde mesafe        koyarak kendi dostları arasında mutlu bir şekilde yaşarmış. Zeus bu        sevimli kıza gönlünü kaptırmış. Gelin görün ki, mitolojik bir tanrı da        olsa Europa’nın yanına yaklaşması ile, Europa onun yanından uzaklaşırmış.        Fakat mitolojide çareler tükenmez. Zeus keskin zekasını konuşturarak,        kendini herkesin seveceği uysal bir boğa şekline sokmuş. Doğruca        Europa’nın yaşadığı yemyeşil kırlara gitmiş. Europa ve birbirinden sevimli        kız arkadaşlarının yanına yumuşakbaşlı bir şekilde yaklaşmış. Boğa        görünümündeki Zeus Europa’nın yanına gelince durmuş ve ona adeta beni sev        diye bakmış. Boğa şeklindeki Zeus adeta bir kedi gibi davranarak,        kuyruğunu neşe ile sallayıp, yere çökmüş. Europa da arkadaşlarına “ haydi        gelin, bu tatlı hayvanın sırtına binerek kırlarda gezelim, o kadar uysal        ki, sanki bir kuzu gibi , üstüne üstlük hepimizi sırtına alabilecek kadar        da güçlü” diyerek eğilmiş olan hayvanın sırtına binmiş. Arkadaşlarının        yanına gelmesini beklerken, az önceki o yumuşak boğa bir anda yerinden        fırlayarak, müthiş bir hızla koşmaya başlamış. Arkadaşlarının şaşkın        bakışları arasında, bir anda Europa korku ve hayret içinde boğanın        sırtında ne yapacağını şaşırmış, adeta dili tutulmuş. Kımıldayamaz halde,        ne bir şey söyleyebilmiş ne de ağlayabilmiş. İşin ilginç yanı boğa,        karanın bittiği yerde deniz üzerinde de koşmaya başlamış. Bir süre sonra        boğa görünümündeki Zeus ve güzel Europa tekrar bir adadan karaya        çıkmışlar. O zaman Zeus gerçek görünümüne bürünmüş. Europa’ya sevgisini        açıklamış. Birlikte güzel günler yaşamışlar. Akıllı ve güzel çocuklar        dünyaya getirmişler.
     
Başlangıçta bize soğuk gelen, ilginç gelmeyen nesneler, kişiler ve olaylar eğer onlara farklı bir gözle bakarsanız güzel ve zevkli hale gelebilir. Bu şekilde hayatımızı daha mutlu bir hale getirebiliriz. Tam tersi bazen de olayların içine sonunu düşünmeden dalarız. Bize çok uygun ve karlı görünür. Oysa bazen gerçekler göründüğünden farklıdır, gerçeklikten uzak , romantik, ayakları yere basmayan duygusal ya da maddi yatırımlar pahalıya malolabilir. O yüzden önyargı ile hareket etmek ne denli uygunsuzsa, aşırı beklentili olmak ve sınırsız davranışlar da o derece zarar verici olabilir. Yani görünüşe aldanmamak gerekir. Bu nedenle hiçbir durum ya da kişi hali ya da tavrı nedeniyle küçümsenmemelidir.
     
Bir de tabii ki, Zeus gibi eğer bir hedefe kilitlenmişseniz o işi başarırsınız. Karar verip başlamak, o işi yapmanın yarısıdır. Belli bir süre bir işi yaptıktan sonra motivasyonunuz azalabilir. Motivasyonunuzu yenileyip,kuvvetlendirmek için sık sık geleceğe yönelik hayaller kurmalısınız. Kısa, orta ve uzun vadeli planlar yapmalısınız. Tekdüzeliği kıracak farklılıklar oluşturmalısınız kendinizde ve çevrenizde. Tabii gene Zeus gibi ne yaparsanız yapın aktif olacaksınız, oyuncu olmaya çalışacaksınız olabildiğince, seyirci değil. Direksiyon sizde olacak. Ne yaparsanız yapın sorumlusu siz olacaksınız. Kurda sormuşlar boynun niye kalın diye, kendi işimi kendim görürüm demiş. Siz de hayatınızın dümencisi olun ve kendinizi olayların akışına bırakmayın ki, hayatı onurla yaşayın.
     
Son söz olarak Europa’sına yani Avrupa’ya Zeus aklını kullanarak kavuşuyor. Zeus kendisi ile barışık, çalışıyor, üretiyor, kendine güveniyor. Biz de önce kendimizin daha insancıl, mutlu ve adaletli bir toplum olmamız için kendimize çekidüzen vererek, kendimizden başlayarak daha sağduyulu, ince, kendimizi başkalarının yerine koyabilir , kendimize, çevremizdekilere, yasalara ve doğaya saygılı davranırsak, daha çok üretirsek Zeus haline gelebiliriz. Sadece kendimizin daha iyi ve üretken bir toplum olmamız bizi doğrudan Avrupa’ya sokacaktır.. Tanzimat fermanından beri peşinde koştuğumuz sevgiliye.
Başlangıçta bize soğuk gelen, ilginç gelmeyen nesneler, kişiler ve olaylar eğer onlara farklı bir gözle bakarsanız güzel ve zevkli hale gelebilir. Bu şekilde hayatımızı daha mutlu bir hale getirebiliriz. Tam tersi bazen de olayların içine sonunu düşünmeden dalarız. Bize çok uygun ve karlı görünür. Oysa bazen gerçekler göründüğünden farklıdır, gerçeklikten uzak , romantik, ayakları yere basmayan duygusal ya da maddi yatırımlar pahalıya malolabilir. O yüzden önyargı ile hareket etmek ne denli uygunsuzsa, aşırı beklentili olmak ve sınırsız davranışlar da o derece zarar verici olabilir. Yani görünüşe aldanmamak gerekir. Bu nedenle hiçbir durum ya da kişi hali ya da tavrı nedeniyle küçümsenmemelidir.
Bir de tabii ki, Zeus gibi eğer bir hedefe kilitlenmişseniz o işi başarırsınız. Karar verip başlamak, o işi yapmanın yarısıdır. Belli bir süre bir işi yaptıktan sonra motivasyonunuz azalabilir. Motivasyonunuzu yenileyip,kuvvetlendirmek için sık sık geleceğe yönelik hayaller kurmalısınız. Kısa, orta ve uzun vadeli planlar yapmalısınız. Tekdüzeliği kıracak farklılıklar oluşturmalısınız kendinizde ve çevrenizde. Tabii gene Zeus gibi ne yaparsanız yapın aktif olacaksınız, oyuncu olmaya çalışacaksınız olabildiğince, seyirci değil. Direksiyon sizde olacak. Ne yaparsanız yapın sorumlusu siz olacaksınız. Kurda sormuşlar boynun niye kalın diye, kendi işimi kendim görürüm demiş. Siz de hayatınızın dümencisi olun ve kendinizi olayların akışına bırakmayın ki, hayatı onurla yaşayın.
Son söz olarak Europa’sına yani Avrupa’ya Zeus aklını kullanarak kavuşuyor. Zeus kendisi ile barışık, çalışıyor, üretiyor, kendine güveniyor. Biz de önce kendimizin daha insancıl, mutlu ve adaletli bir toplum olmamız için kendimize çekidüzen vererek, kendimizden başlayarak daha sağduyulu, ince, kendimizi başkalarının yerine koyabilir , kendimize, çevremizdekilere, yasalara ve doğaya saygılı davranırsak, daha çok üretirsek Zeus haline gelebiliriz. Sadece kendimizin daha iyi ve üretken bir toplum olmamız bizi doğrudan Avrupa’ya sokacaktır.. Tanzimat fermanından beri peşinde koştuğumuz sevgiliye.
Mantık ve sevgi birlikteliği- Psyche ve Eros:
Öykümüz şu anda Aydın ilimiz sınırlarında bulunan Milet antik kenti        krallığında geçmektedir. Milet kralının bir kızı o kadar güzeldir ki,        Afrodit onu çok kıskanarak, yok etmek istemiş. Oğlu Eros'a « benim gibi        bir tanrıça ile ölümlü bir kızın güzelliğini kıyaslıyorlar. Git ve o kızı        bir canavarla evlendir, öyle zorluklar çekip, yıpransın ki bana rakip        olamasın» demiş.
     
Eros annesinin yanından Olimpos'tan inerken Psyche'nin kalbine atacağı ok ile onu bu canavara aşık etme düşüncesindeymiş. Ancak evdeki hesap çarşıya uymamış. Eros Psyche'ye aşık olmuş. Ancak Eros bir tanrı imiş ve tanrılara göre ( Zeus hariç) ölümlüler ile ilişki kurmamalıymış. Buna çare olarak Eros kimsenin bilmediği , ıssız bir yerdeki mükemmel bir şatoda aşığı ile buluşmaya başlamış. Kanatlı bir tanrı olduğundan , Psyche'nin fark etmemesi için geceleri karanlıkta buluşup , Psyche'nin onun vücudunu görmemesini sağlamaya çalışıyormuş. Ondan da kendisini görmemesini istiyormuş. Bu arada Psyche'nin kardeşleri aslında onun aşığının çok çirkin olduğu için böyle davrandığını ileri sürmüşler. Bunun üzerine Psyche, eline aldığı bir kandille gece yarısı uyumakta olan Eros'u görmeye çalışmış. Onun yakışıklılığından çok etkilenen Psyche onu öpmek üzere eğildiğinde kandildeki kızgın yağ Eros'un omzunu yakmış. Bir anda uyanan Eros kanatlanarak oradan uzaklaşmış.
     
Eros gidince aşk dolu günlerin bitişi ile Psyche’nin kendisi gibi şato da yıkılmış. Psyche dualar ve yakarmalar sonrasında Afrodit’in karşısına çıkıp, ondan kendisini Eros ile bir araya getirmesini istemiş. Afrodit ise ona karşı duyduğu kin nedeniyle ona kötü davranarak 'can sıkıntısı ve hüzün' duygularını ona bağlamış. Ayrılıkları çok uzun sürmüş. Ancak sonuçta her ikisinin de gayretleri ile kimine göre Afrodit’in yumuşaması, kimine göre ise Zeus’un yardımı ile bir araya gelerek, mutluluk, başarı ve incelik içinde yaşamışlar.
     
Bu mitolojik öyküden aslında birden çok sonuç çıkarılabilir. Bir tanesi el elden üstündür. Her şeyin mutlaka daha iyisi vardır. Kişilerin kendilerini devaynasında görmeleri kişilik sorunlarından ötürüdür. Bunu ancak aşağılık duyguları olan insanlar yapar ve bu durum tedavi edilmezse kişilerin başına olmadık işler açar ( kraliçenin çevresini küçümsemesi gibi). Bir ikinci ders alınması gereken nokta kişilerin kendi sınırlarını belirlemesidir. Eğer insanlarla aranızda belli bir takım sınırlar olmazsa o ilişkilerden zarar görebilir ve sorunlarla karşılaşabilirsiniz (izin verilmemesine rağmen Psyche’nin Eros’u görmek istemesi gibi). Bir de tabii unutmamak gerek, ailenizin evlendiğinizde ya da birlikteliklerinizde müdahale etmemelerini sağlamalısınız. Bir benzetme yapacak olursak kanserli hücrelerin temelinde var olan sorun, bu hücrelerin birbiri ile olan belirli sınırlarının dikkate alınmayıp, sanki hiç sınırları yokmuş gibi birbirlerine aşırı derecede yaslanıp, çoğalmalarıdır. O yüzden siz siz olun kendi yağınızla kavrulun, evinize müdahale ettirmeyin. Ne kendinizi, ne eşinizi ne de büyüklerinizi ezdirmeyin. Gelecek sizin geleceğinizdir. Geleceğinizi kendiniz inşa etmelisiniz. Herkesin yeri ayrıdır, annenin, eşin , çocukların vb. Sınırlarınız net olmalıdır.
     
En son olarak da yapacağınız her işte mantık ve duygunuz birlikte hareket etmelidir. Sadece mantığınızın sesi ya da sadece duygularınızın sesi ile hareket etmeniz sizi sorunlarla baş başa bırakacaktır. Bu durum kurulacak birliktelikler ve yapacağınız her iş için de geçerlidir.İkisinin birlikteliğinde sonuçlar olumlu olacaktır (Psyche ve Eros’un birlikteliği gibi).
     
Hepinize mantık ve duygularınızın bir arada olduğu, çevrenizle iyi ilişkiler içinde olduğunuz nice mutlu günler dilerim.
Eros annesinin yanından Olimpos'tan inerken Psyche'nin kalbine atacağı ok ile onu bu canavara aşık etme düşüncesindeymiş. Ancak evdeki hesap çarşıya uymamış. Eros Psyche'ye aşık olmuş. Ancak Eros bir tanrı imiş ve tanrılara göre ( Zeus hariç) ölümlüler ile ilişki kurmamalıymış. Buna çare olarak Eros kimsenin bilmediği , ıssız bir yerdeki mükemmel bir şatoda aşığı ile buluşmaya başlamış. Kanatlı bir tanrı olduğundan , Psyche'nin fark etmemesi için geceleri karanlıkta buluşup , Psyche'nin onun vücudunu görmemesini sağlamaya çalışıyormuş. Ondan da kendisini görmemesini istiyormuş. Bu arada Psyche'nin kardeşleri aslında onun aşığının çok çirkin olduğu için böyle davrandığını ileri sürmüşler. Bunun üzerine Psyche, eline aldığı bir kandille gece yarısı uyumakta olan Eros'u görmeye çalışmış. Onun yakışıklılığından çok etkilenen Psyche onu öpmek üzere eğildiğinde kandildeki kızgın yağ Eros'un omzunu yakmış. Bir anda uyanan Eros kanatlanarak oradan uzaklaşmış.
Eros gidince aşk dolu günlerin bitişi ile Psyche’nin kendisi gibi şato da yıkılmış. Psyche dualar ve yakarmalar sonrasında Afrodit’in karşısına çıkıp, ondan kendisini Eros ile bir araya getirmesini istemiş. Afrodit ise ona karşı duyduğu kin nedeniyle ona kötü davranarak 'can sıkıntısı ve hüzün' duygularını ona bağlamış. Ayrılıkları çok uzun sürmüş. Ancak sonuçta her ikisinin de gayretleri ile kimine göre Afrodit’in yumuşaması, kimine göre ise Zeus’un yardımı ile bir araya gelerek, mutluluk, başarı ve incelik içinde yaşamışlar.
Bu mitolojik öyküden aslında birden çok sonuç çıkarılabilir. Bir tanesi el elden üstündür. Her şeyin mutlaka daha iyisi vardır. Kişilerin kendilerini devaynasında görmeleri kişilik sorunlarından ötürüdür. Bunu ancak aşağılık duyguları olan insanlar yapar ve bu durum tedavi edilmezse kişilerin başına olmadık işler açar ( kraliçenin çevresini küçümsemesi gibi). Bir ikinci ders alınması gereken nokta kişilerin kendi sınırlarını belirlemesidir. Eğer insanlarla aranızda belli bir takım sınırlar olmazsa o ilişkilerden zarar görebilir ve sorunlarla karşılaşabilirsiniz (izin verilmemesine rağmen Psyche’nin Eros’u görmek istemesi gibi). Bir de tabii unutmamak gerek, ailenizin evlendiğinizde ya da birlikteliklerinizde müdahale etmemelerini sağlamalısınız. Bir benzetme yapacak olursak kanserli hücrelerin temelinde var olan sorun, bu hücrelerin birbiri ile olan belirli sınırlarının dikkate alınmayıp, sanki hiç sınırları yokmuş gibi birbirlerine aşırı derecede yaslanıp, çoğalmalarıdır. O yüzden siz siz olun kendi yağınızla kavrulun, evinize müdahale ettirmeyin. Ne kendinizi, ne eşinizi ne de büyüklerinizi ezdirmeyin. Gelecek sizin geleceğinizdir. Geleceğinizi kendiniz inşa etmelisiniz. Herkesin yeri ayrıdır, annenin, eşin , çocukların vb. Sınırlarınız net olmalıdır.
En son olarak da yapacağınız her işte mantık ve duygunuz birlikte hareket etmelidir. Sadece mantığınızın sesi ya da sadece duygularınızın sesi ile hareket etmeniz sizi sorunlarla baş başa bırakacaktır. Bu durum kurulacak birliktelikler ve yapacağınız her iş için de geçerlidir.İkisinin birlikteliğinde sonuçlar olumlu olacaktır (Psyche ve Eros’un birlikteliği gibi).
Hepinize mantık ve duygularınızın bir arada olduğu, çevrenizle iyi ilişkiler içinde olduğunuz nice mutlu günler dilerim.
Mitolojide kadının yaratılışı
Mitolojide ölümlüler ( yani insanlar) ve ölümsüzler ( yani tanrılar)        birarada yaşamaktaymış. Ancak insanlar o dönemde sadece erkeklerden        oluşmakta imiş. Tanrılarla o denli laubali olup, sınırsız olmuşlar ki Zeus        bu şımarık, ters, ahlaksız , kaba , kendini akıllı ve güçlü sanan aptallar        ordusuna, kendilerini hale yola soksun ve incelsinler diye az çok vücutça        kendilerine benzeyen ama aslında kendilerinden çok farklı, bir varlık        gönderdi"kadınlar".
     
Zeus sanatkar bir tanrı olan ve dahice eşyalar yapan bir tanrı olan oğlu Hephaistos 'a bu işi havale etti. O da toprak ve suyu çamur haline getirerek, kadın şeklini oluşturdu. Kalbine başkalarına uzaktan hoş , parıltılı, göz alıcı , büyüleyici romantik ; yakınına gidince ise "dışı seni, içi beni yakar" türünden kor halinde ateş yerleştirmiş. Tüm tanrı ve periler ona o kadar çok özellik, güzellik ve hediyeler vermişler ki adı Pandora ( tümüyle armağan) olmuş. Afrodit ona vücut modelini ve güzelliklerini , Athena ince ve süslü elbiseler ve bunları giyme hevesini, Hermes ise onun kalbine ihanet , kıskançlık ve aldatıcılık tohumlarını atmış. Zeus ise onu insanlar arasına göndermeden önce bir kutu vererek, bu kutuyu kendisi izin vermeden açmamasını söylemiş. O yeryüzüne gönderilirken ,ateşi dolayısı ile aklı tanrılardan çalarak, insanlara kazandıran Prometheus'un kardeşine yollanmış. Bu sırada Prometheus kardeşini uyararak, Zeus'un göndereceği hediyeyi almamasını, aksi takdirde bu varlıklara uygun davranılmadığında ,yeryüzünde bu varlıkların intiharlar, katliamlar ve savaşlara yol açacağını söylemiş. Ama Prometheus' un kardeşi gördüğü güzellik karşısında her şeyi unutarak, onu erkeklerin dünyasına götürmüş.
     
Bu güzellik abidesi de yeryüzüne indiğinde içindeki merağı yenememiş. Açılması yasak olan kutuyu açıvermiş. Kutu açılır açılmaz içinden acı, şehvet, yalan, ihanet vb. her türden dert bir anda tüm dünyaya dağılıvermiş. Bu sırada olayın korkunç şokundan kurtulabilen Pandora hemen kutunun kapağını kapatabilmiş , ancak kutunun içinde sadece ümit hissi kalabilmiş.
     
Güzellikler kişiler kendi sınırlarını bilip, sevgi karşılıklı hissedilerek olgunluk ve güven ile süslenirse , ayakları yere basar , gerçeklerle bağdaşırsa anlam kazanır. Ancak bu güzelliklerin ardında başka olumlu özellikler ve iç güzelliğin varlığına bakmadan dışsal görünümün büyüsüne kapılmak kişinin kendi ve çevresi için sorunlara yol açabilir. Nice beraberlik ve evlilikler kişilerin birbirlerini gerçek anlamda tanımadan ya da birbirlerine gerçek yüzlerini göstermemeleri, maskeler taşımaları nedeni ile çökmektedir. Kişiler gerçek yüzler ortaya çıktığında aldatıldıklarını ve kullanıldıklarını düşünerek depresyonlara, intiharlara, cinayetlere, evlilik dışı ilişkilere ya da alkolizme yönelebilmektedirler.Önemli olan dıştaki cilaya aldanmayıp, içte durmakta olan umudu, sevecenliği, manevi güzellikleri yakalayıp rezil olmadan vezirliğin tadına varabilmektir.
Zeus sanatkar bir tanrı olan ve dahice eşyalar yapan bir tanrı olan oğlu Hephaistos 'a bu işi havale etti. O da toprak ve suyu çamur haline getirerek, kadın şeklini oluşturdu. Kalbine başkalarına uzaktan hoş , parıltılı, göz alıcı , büyüleyici romantik ; yakınına gidince ise "dışı seni, içi beni yakar" türünden kor halinde ateş yerleştirmiş. Tüm tanrı ve periler ona o kadar çok özellik, güzellik ve hediyeler vermişler ki adı Pandora ( tümüyle armağan) olmuş. Afrodit ona vücut modelini ve güzelliklerini , Athena ince ve süslü elbiseler ve bunları giyme hevesini, Hermes ise onun kalbine ihanet , kıskançlık ve aldatıcılık tohumlarını atmış. Zeus ise onu insanlar arasına göndermeden önce bir kutu vererek, bu kutuyu kendisi izin vermeden açmamasını söylemiş. O yeryüzüne gönderilirken ,ateşi dolayısı ile aklı tanrılardan çalarak, insanlara kazandıran Prometheus'un kardeşine yollanmış. Bu sırada Prometheus kardeşini uyararak, Zeus'un göndereceği hediyeyi almamasını, aksi takdirde bu varlıklara uygun davranılmadığında ,yeryüzünde bu varlıkların intiharlar, katliamlar ve savaşlara yol açacağını söylemiş. Ama Prometheus' un kardeşi gördüğü güzellik karşısında her şeyi unutarak, onu erkeklerin dünyasına götürmüş.
Bu güzellik abidesi de yeryüzüne indiğinde içindeki merağı yenememiş. Açılması yasak olan kutuyu açıvermiş. Kutu açılır açılmaz içinden acı, şehvet, yalan, ihanet vb. her türden dert bir anda tüm dünyaya dağılıvermiş. Bu sırada olayın korkunç şokundan kurtulabilen Pandora hemen kutunun kapağını kapatabilmiş , ancak kutunun içinde sadece ümit hissi kalabilmiş.
Güzellikler kişiler kendi sınırlarını bilip, sevgi karşılıklı hissedilerek olgunluk ve güven ile süslenirse , ayakları yere basar , gerçeklerle bağdaşırsa anlam kazanır. Ancak bu güzelliklerin ardında başka olumlu özellikler ve iç güzelliğin varlığına bakmadan dışsal görünümün büyüsüne kapılmak kişinin kendi ve çevresi için sorunlara yol açabilir. Nice beraberlik ve evlilikler kişilerin birbirlerini gerçek anlamda tanımadan ya da birbirlerine gerçek yüzlerini göstermemeleri, maskeler taşımaları nedeni ile çökmektedir. Kişiler gerçek yüzler ortaya çıktığında aldatıldıklarını ve kullanıldıklarını düşünerek depresyonlara, intiharlara, cinayetlere, evlilik dışı ilişkilere ya da alkolizme yönelebilmektedirler.Önemli olan dıştaki cilaya aldanmayıp, içte durmakta olan umudu, sevecenliği, manevi güzellikleri yakalayıp rezil olmadan vezirliğin tadına varabilmektir.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)
 
