28 Eylül 2008 Pazar

Mantık ve sevgi birlikteliği- Psyche ve Eros:

Öykümüz şu anda Aydın ilimiz sınırlarında bulunan Milet antik kenti krallığında geçmektedir. Milet kralının bir kızı o kadar güzeldir ki, Afrodit onu çok kıskanarak, yok etmek istemiş. Oğlu Eros'a « benim gibi bir tanrıça ile ölümlü bir kızın güzelliğini kıyaslıyorlar. Git ve o kızı bir canavarla evlendir, öyle zorluklar çekip, yıpransın ki bana rakip olamasın» demiş.

Eros annesinin yanından Olimpos'tan inerken Psyche'nin kalbine atacağı ok ile onu bu canavara aşık etme düşüncesindeymiş. Ancak evdeki hesap çarşıya uymamış. Eros Psyche'ye aşık olmuş. Ancak Eros bir tanrı imiş ve tanrılara göre ( Zeus hariç) ölümlüler ile ilişki kurmamalıymış. Buna çare olarak Eros kimsenin bilmediği , ıssız bir yerdeki mükemmel bir şatoda aşığı ile buluşmaya başlamış. Kanatlı bir tanrı olduğundan , Psyche'nin fark etmemesi için geceleri karanlıkta buluşup , Psyche'nin onun vücudunu görmemesini sağlamaya çalışıyormuş. Ondan da kendisini görmemesini istiyormuş. Bu arada Psyche'nin kardeşleri aslında onun aşığının çok çirkin olduğu için böyle davrandığını ileri sürmüşler. Bunun üzerine Psyche, eline aldığı bir kandille gece yarısı uyumakta olan Eros'u görmeye çalışmış. Onun yakışıklılığından çok etkilenen Psyche onu öpmek üzere eğildiğinde kandildeki kızgın yağ Eros'un omzunu yakmış. Bir anda uyanan Eros kanatlanarak oradan uzaklaşmış.

Eros gidince aşk dolu günlerin bitişi ile Psyche’nin kendisi gibi şato da yıkılmış. Psyche dualar ve yakarmalar sonrasında Afrodit’in karşısına çıkıp, ondan kendisini Eros ile bir araya getirmesini istemiş. Afrodit ise ona karşı duyduğu kin nedeniyle ona kötü davranarak 'can sıkıntısı ve hüzün' duygularını ona bağlamış. Ayrılıkları çok uzun sürmüş. Ancak sonuçta her ikisinin de gayretleri ile kimine göre Afrodit’in yumuşaması, kimine göre ise Zeus’un yardımı ile bir araya gelerek, mutluluk, başarı ve incelik içinde yaşamışlar.

Bu mitolojik öyküden aslında birden çok sonuç çıkarılabilir. Bir tanesi el elden üstündür. Her şeyin mutlaka daha iyisi vardır. Kişilerin kendilerini devaynasında görmeleri kişilik sorunlarından ötürüdür. Bunu ancak aşağılık duyguları olan insanlar yapar ve bu durum tedavi edilmezse kişilerin başına olmadık işler açar ( kraliçenin çevresini küçümsemesi gibi). Bir ikinci ders alınması gereken nokta kişilerin kendi sınırlarını belirlemesidir. Eğer insanlarla aranızda belli bir takım sınırlar olmazsa o ilişkilerden zarar görebilir ve sorunlarla karşılaşabilirsiniz (izin verilmemesine rağmen Psyche’nin Eros’u görmek istemesi gibi). Bir de tabii unutmamak gerek, ailenizin evlendiğinizde ya da birlikteliklerinizde müdahale etmemelerini sağlamalısınız. Bir benzetme yapacak olursak kanserli hücrelerin temelinde var olan sorun, bu hücrelerin birbiri ile olan belirli sınırlarının dikkate alınmayıp, sanki hiç sınırları yokmuş gibi birbirlerine aşırı derecede yaslanıp, çoğalmalarıdır. O yüzden siz siz olun kendi yağınızla kavrulun, evinize müdahale ettirmeyin. Ne kendinizi, ne eşinizi ne de büyüklerinizi ezdirmeyin. Gelecek sizin geleceğinizdir. Geleceğinizi kendiniz inşa etmelisiniz. Herkesin yeri ayrıdır, annenin, eşin , çocukların vb. Sınırlarınız net olmalıdır.

En son olarak da yapacağınız her işte mantık ve duygunuz birlikte hareket etmelidir. Sadece mantığınızın sesi ya da sadece duygularınızın sesi ile hareket etmeniz sizi sorunlarla baş başa bırakacaktır. Bu durum kurulacak birliktelikler ve yapacağınız her iş için de geçerlidir.İkisinin birlikteliğinde sonuçlar olumlu olacaktır (Psyche ve Eros’un birlikteliği gibi).

Hepinize mantık ve duygularınızın bir arada olduğu, çevrenizle iyi ilişkiler içinde olduğunuz nice mutlu günler dilerim.

Mitolojide kadının yaratılışı

Mitolojide ölümlüler ( yani insanlar) ve ölümsüzler ( yani tanrılar) birarada yaşamaktaymış. Ancak insanlar o dönemde sadece erkeklerden oluşmakta imiş. Tanrılarla o denli laubali olup, sınırsız olmuşlar ki Zeus bu şımarık, ters, ahlaksız , kaba , kendini akıllı ve güçlü sanan aptallar ordusuna, kendilerini hale yola soksun ve incelsinler diye az çok vücutça kendilerine benzeyen ama aslında kendilerinden çok farklı, bir varlık gönderdi"kadınlar".

Zeus sanatkar bir tanrı olan ve dahice eşyalar yapan bir tanrı olan oğlu Hephaistos 'a bu işi havale etti. O da toprak ve suyu çamur haline getirerek, kadın şeklini oluşturdu. Kalbine başkalarına uzaktan hoş , parıltılı, göz alıcı , büyüleyici romantik ; yakınına gidince ise "dışı seni, içi beni yakar" türünden kor halinde ateş yerleştirmiş. Tüm tanrı ve periler ona o kadar çok özellik, güzellik ve hediyeler vermişler ki adı Pandora ( tümüyle armağan) olmuş. Afrodit ona vücut modelini ve güzelliklerini , Athena ince ve süslü elbiseler ve bunları giyme hevesini, Hermes ise onun kalbine ihanet , kıskançlık ve aldatıcılık tohumlarını atmış. Zeus ise onu insanlar arasına göndermeden önce bir kutu vererek, bu kutuyu kendisi izin vermeden açmamasını söylemiş. O yeryüzüne gönderilirken ,ateşi dolayısı ile aklı tanrılardan çalarak, insanlara kazandıran Prometheus'un kardeşine yollanmış. Bu sırada Prometheus kardeşini uyararak, Zeus'un göndereceği hediyeyi almamasını, aksi takdirde bu varlıklara uygun davranılmadığında ,yeryüzünde bu varlıkların intiharlar, katliamlar ve savaşlara yol açacağını söylemiş. Ama Prometheus' un kardeşi gördüğü güzellik karşısında her şeyi unutarak, onu erkeklerin dünyasına götürmüş.

Bu güzellik abidesi de yeryüzüne indiğinde içindeki merağı yenememiş. Açılması yasak olan kutuyu açıvermiş. Kutu açılır açılmaz içinden acı, şehvet, yalan, ihanet vb. her türden dert bir anda tüm dünyaya dağılıvermiş. Bu sırada olayın korkunç şokundan kurtulabilen Pandora hemen kutunun kapağını kapatabilmiş , ancak kutunun içinde sadece ümit hissi kalabilmiş.

Güzellikler kişiler kendi sınırlarını bilip, sevgi karşılıklı hissedilerek olgunluk ve güven ile süslenirse , ayakları yere basar , gerçeklerle bağdaşırsa anlam kazanır. Ancak bu güzelliklerin ardında başka olumlu özellikler ve iç güzelliğin varlığına bakmadan dışsal görünümün büyüsüne kapılmak kişinin kendi ve çevresi için sorunlara yol açabilir. Nice beraberlik ve evlilikler kişilerin birbirlerini gerçek anlamda tanımadan ya da birbirlerine gerçek yüzlerini göstermemeleri, maskeler taşımaları nedeni ile çökmektedir. Kişiler gerçek yüzler ortaya çıktığında aldatıldıklarını ve kullanıldıklarını düşünerek depresyonlara, intiharlara, cinayetlere, evlilik dışı ilişkilere ya da alkolizme yönelebilmektedirler.Önemli olan dıştaki cilaya aldanmayıp, içte durmakta olan umudu, sevecenliği, manevi güzellikleri yakalayıp rezil olmadan vezirliğin tadına varabilmektir.

Mitolojide Hypnos ve günümüzde hipnozun kullanımı

Hypnos uyku tanrısı olarak tanınmıştır. Kardeşi ölüm tanrısı olan Thanatos’tur. Anneleri gece (nyx) dir. Uyku tanrısı çok eski dönemlerde Anadolu'da da yaşadıkları düşünülen Kimmerler’in ( beyazperdede ve çizgi romanlarda canlandırılan Conan'ın kavmi) yaşadıkları yerlerde ulu bir dağ eteğindeki büyük bir mağarada yaşarmış. Burası loş, gürültüden uzak, dinlendirici bir yermiş. Mağara çevresindeki bazı doğal bitkilerden yayılan gevşetici, rahatlatıcı ve uyku getirici kokular geceleri buradan tüm dünyaya yayılarak insanların uykusunu getirirmiş. İnsanlar da bu durumun sonucunda, günlük stres ve yorgunluklarının vücutları üzerindeki olumsuz etkisini gideren , vücut hücrelerini yenileyen , kendilerini güzel diyarlara götüren rüyalara dalarlarmış. Bu mağaranın içinden akan bir yer altı suyunun sesi de uyku tanrısını uyuturmuş. Mitolojiye göre tanrıça Hera Zeus ile Çanakkale ili sınırlarımızda yer alan Kazdağı ( mitolojideki İda dağı)nda aşk yapmak istemiş. Ancak Zeus Hera’ya karşı çok yakınlık göstermemiş. Tanrılar arasında en kıdemlisi olup, sürekli olarak çalışma temposu içinde olan Zeus ise Hera'yı pek dikkate almıyormuş. Bunun üzerine Hera Hypnos'tan yardım istemiş. Hera Hypnos’a rüşvet vererek ( rüşvetin ne olduğunu sormayın !) onu ikna etmiş. Hypnos Zeus'u uyutmuş ve uykulu iken de Hera Zeusu ikna etmiş. O gün gönülsüz olarak Hera'yla birlikte olan Zeus sonraları şiddetli geçimsizlik sonucu evini ihmal etmiş, mutluluğu evi dışında aramaya başlamış. Sıkça yaşadıkları tartışmalar çevrelerinin de huzurunu kaçırmış, Zeus başka kadınlarla zaman geçirmiş, Ares adlı ( savaş tanrısı) şiddet yanlısı bir çocukları olmuş ve dünya şiddetten, savaştan kurtulamamış.

Hera zoraki ve hile ile istediğini elde etmiş etmesine ama mutsuzluk peşini bırakmamış. Tanrıça da olsa mutsuzluk sonucu sinir krizleri geçirip, çevresinde sorunlar çıkararak yaşayıp, sevgiden nasibini alamamış, eşini hep başkaları ile paylaşmak zorunda kalmış. Zeus ise bu davranışlarının sonucunu savaşlar, rüşvetler, ihanetler içinde yüzen bir dünyanın sorumlusu olarak ödemiş. Sizin mutluluğunuzun başkalarının mutsuzluğu üzerine kurulmamış olmasına dikkat edin. Rüşvet , yalan dolan, hile hurda ile yapılan işler elbet bir gün sahibini açığa çıkartır. Yanlış hesap Bağdat’tan döner demişler. Rüşvet toplumu çürütür. Alınan çorba paraları bir gün çocuklarının ilaç parası haline gelir. Kıssadan hisse, sonuçta zorla güzellik olmaz, yaptığınız küçük gibi görünen hileler büyük sorunlara yol açabilir.

Hipnozun psikiyatride kullanımına gelince aslında her toplumda çok eski çağlardan beri bilinmektedir. Dinsel ayin ve törenlerde grup hipnozu seklinde şaman törenlerinden , kızılderili büyücülerinin törenlerine dek kullanılmıştır. Çizgi romanlarda (Mandrake) da hipnoz konu edilmiştir. Hipnoz ile kişinin bilinçaltında bulunup, kişiyi rahatsız eden pek çok sorun giderilebilmektedir. Kişi bu esnada yaptıklarının farkında olabilmekte ve isteği dışında bir şey yaptırılamamaktadır. Psikiyatride kullanım alanları dissosiyatif kimlik bozukluğu ( çoğul kişilik) , dissoyatif amneziler (büyük unutkanlıklar), fobiler , panik bozukluk, bazı beğenilmeyen alışkanlıkların (sigara, aşırı yemek yeme gibi) bırakılmasında kullanılmaktadır. Herkes hipnoz olamayabilir. Özellikle geçmişlerinde fiziksel, duygusal ya da cinsel travmaların olduğu kişilerde hipnoz kolay gerçekleşmektedir. Hipnoz modern tıbbi anlamda ilk kez Jean M. Charcot tarafından 1882 ‘de Fransız Bilimler Akademisinde yaptığı bilimsel bir sunum ile dünyaya tanıtılmıştır. Onun öğrencisi olan Pierre Janet ise, hipnoz ile çoğul kişilik vakalarının tedavisindeki başarısı ile psikiyatri dünyasına adını altın harflerle yazdırmıştır.

27 Eylül 2008 Cumartesi

Obsesif Kompulsif Bozukluk

Saplantı zorlantı bozukluğu (SZB)

Kişinin önemli sayılabilecek sure vaktini oyalayan (günde 1 saatten daha uzun sure tutan) , belirgin sıkıntıya veya işlevselliğinde önemli ölçüde bozulmaya yol açan tekrarlayıcı obsesyon ya da kompulsiyonlarla suren bir psikiyatri bozukluğudur

Obsesyon Saplantı - Nedir?

Kişinin isteği dışında gelen Kişinin kabul etmek istemediği uygunsuz olarak düşünülen , belirgin sıkıntıya neden olan sürekli düşünceler , dürtüler ya da göz önüne getirilen görüntü seklinde düşlemlerdir.Bunlar Kişinin kendi denetiminde değildir

Kompulsiyon zorlantı Nedir?

tekrarlayıcı davranışlar ( el yıkama , sıraya koyma , kontrol etme gibi ) yada zihinsel ( dua etme , sayma , sözcükleri sesiz bir biçimde yineleme gibi )eylemlerdir.
Kompulsiyonlar sıkıntıyı gidermek amacı ile yapılmaktadır , bunları yapmaya adeta zorlanmış gibi hissetmektedir.Sıkıntıyı gidermek yada önlemek , korku yaratan bir olayı , durumu etkisizleştirmek yada önlemek üzere tasarlanır

En sik görülen depresyonlar pislik ve bulaşma korkularıdır (dokunulan yere mikrop , hastalık bulaşacağı seklinde ) , yineleyen kuşkular ( elektriği acık bırakılıp bırakılmadığı gibi bir eylemi yerine getirip getirmediği konusunda tereddüt etmek gibi ) , bazı şeylerin belirli bir düzen içinde olmasına gerek duyma , saldırgan korkunç dürtüler ( kendine veya çevresine zarar verme , yaralama düşünceleri , çevresindekilerin basına bir kaza geleceği çevresindekilere kotu , uygunsuz şeyler söylenebileceği düşünceleri gibi ) ve cinsel düşüncelerdir ( gözünün önüne tekrarlayarak gelen cinsel görüntülerdir).

Kişi mikrop bulaşmasın diye sık sık el yıkayabilir , ellerini , vücudunun diğer bölgelerini deterjanlarla yıkayıp , cildine zarar verebilir , her gün temizlik yapıp , herkesi kendi kurallarına uymaya zorlayabilir, ibadetlerini tam olmuyor veya yanlış yapılıyor diyerek tekrar tekrar yapabilir , belli yerlere basmadan yürümeye çalışıp , yolunu uzatabilir , yakınlarının veya kendisinin basına kotu bir şey geleceğini düşünerek , ilgisiz bir takım şeyleri yapmaya kendisini zorlayabilir ( terlikler düz durmaz ise esinin öleceği , kapıdan dışarı çıkmadan 7 kez duvara dokunmaz ise evde bir terslik olabileceği gibi ) , bir şeyi yapıp yapmadığını , olup olmadığını defalarca başkasına sorma gibi , kendini üzen bir düşüncenin etkisini gidermek için ısrarla dua etme veya başka bir şey düşünme ihtiyacı gibi durumlar gözlenebilir.

Ne sıklıkta görülür?

%1-1,8 arasında görüldüğü saptanmıştır.Hafif şekilleri de dahil olmak üzere hayat boyu rastlanma orani %5,9 olarak bulunmuştur.

Obsesif kompulsif bozuklukta başlangıç yaşı

Genellikle ergenliğin başlangıç yaslarında baslarken çocukluk yaslarında da başlayabilmektedir. Hastaların üçte ikisinde belirtiler 25 yasinden önce baslar.% 15 ten az vakanın ise 35 yas sonrasında başladığı saptanmıştır. Ortalama başlangıç yası 20 olup, erkeklerde ortalama 19, kadınlarda ise ortalama başlangıç yaşı 22 olarak saptanmıştır

Kalıtımın rolü var mıdır ?

Bu kişilerin birinci derece yakınlarında % 35 oranında benzer bir rahatsızlığa rastlanmıştır.

Hastalık nasıl başlamakta ve sürmektedir ?

Yarıdan fazla kişide belirtilerin aniden başladığı gözlenmiştir. % 50-70 hastada yakınmaların gebelik, ev değiştirme, cinsel sorun, yakın bir akrabanın kaybı gibi stresli olaylar sonrasında başladığı gözlenmiştir. Zaman zaman artıp, azalmalar seklinde dalgalanmalar gösterdiği gözlenmiştir. Alevlenmelerde stresin etkisinin olabildiğinden bahsedilmektedir

Bu rahatsızlıga ait örnekler

Temizleme seklinde zorlantılar kadınlarda, kontrol etme seklinde olan zorlantılar erkeklerde daha çoğunluktadır. Kişiler hastalıklarını gizlemeye, mantıklı açıklamalar yaparak önemsememeye eğilimlidirler. Ancak temizlik zorlantları sebebiyle temizlik maddesi harcamaları yüklü bir tutar oluşturmakta ,ayrıca komşuları ile hali silkeleme, gece yarısı temizlik nedeni ile gurultu yapmaları sonrasında tartışmalara neden olmaktadırlar.

Emin olamadığı için çok uzak yerlerden evine donup,kapısını, elektriğini, tüpünü kontrol eden kişiler bulunmaktadır.
Zarar verme zorlantısı olanlar çatal, makas, kibrit, bıçak,ip, hatta tırnak makası gibi kesici ve cinayet filmlerinde rastlanabilecek sahneleri anımsatacak araçlara dokunamazlar,bakamazlar. Çocuklar ve karşıt cinsiyetteki kişilerle ayni ortamda kalamayabilirler.

Bir diğer görünüm de istifleme ve zorlantılı satın almadır. Kişi çok ucuz olduğu için ,elinde fazla olsa da ,gereksinimi olmasa da gördüğü bir mali almadan edemez. Ev bir hurdacı dükkanına dönebilir. Kişiler tatile giderken bir araba dolusu tamir malzemesini de beraber götürebilirler öyle ki giyeceklere zor yer bulunur. Otomobili olmayan bir kişi otomobil lastikleri alıp, bir kenara koyabilir, bir gün gelip araba alırsam, lastiği patlarsa diye düşünebilir. Çok eski tarihe ait faturaları biriktirir, bir gün gelir de bana milyarlık borç çıkarırlar diye 20 yıllık senetleri atamazlar.

İçinden dine yönelik küfürler geçmesi seklinde zorlantıları olan kişiler toplu olarak dinsel ibadetlerden kaçınabilirler. Tekrar tekrar abdest alma,namaz kılma ,tövbe etme gibi girişimlerde bulunabilirler.

Günlük hayatta nasıl adlandırılmaktadır?

Halk arasında vesvese olarak bilinmektedir. Dinle ve temizlikle aşırı uğraşıların olduğu ve sözcüğün kökenini Kuran dan aldığı waswasa (beynin şeytani düşünce ve kararsızlıklarla haşir nesir olup, ibadetleri yapamamak) tan gelmektedir.

SZB (OKB) neden oluşmaktadır ?

Beyinde bazı bölgelerden salgılanan serotonin ve dopamin denen kimyasal maddelerin rol aldığı sistemlerin aşırı çalışması ile ilişkili bulunsa da başka maddelerin de etkili olduğu düşünülmektedir. Gene bu kişilerin beyinlerinin bazı bölgelerinde kan akimi ve metabolizmada artışların olduğu görülmüştür

SZB olan hastaların kişilik yapıları

Bu hastaların % 25 inde obsesif kompulsif kişilik bozukluğu özellikleri bulunmaktadır. Bu kişiler çevreleri üzerinde denetim oluşturmaya eğilimlidirler. Daima olculu,tedbirli olup dışarıdan soğuk ve sert olarak nitelenebilirler. Temizliğe düşkün,dakik ve düzenlidirler. Çok tutumludurlar ve başkalarına hediye vermeleri, paylaşmaları çok kısıtlıdır. Kendi istedikleri yapılmayıp, karsı çıkıldığında inatçı ve sinirli olabilmektedirler. Konuşmalarını uzatmaya bazen de gereksiz ayrıntılara dalmaya ve dinleyen Kişinin rahatsız olmasına yol açabilirler



Bu rahatsızlıga ait örnekler

Hastalığın gidisini kotu etkileyen belirleyiciler

zorlanıların ileri derecede anlamsız olması

beraberinde majör depresyonun bulunması

eslik eden bir kişilik bozukluğunun bulunması.
hastalığın çocuklukta başlaması

Saplantılara direnememe (bir zorlantıya yol açması)

Hastalığın gidisini iyi etkileyen belirleyiciler

bir stres sonrası başlaması

Kişinin çevresi ile sağlam ,iyi ilişkiler içinde olması

yakınmalarında artıp,azalma ve yoklamalar seklinde dalgalanmaların olması

SZB ve diğer psikiyatrik rahatsızlıklar

Hastalık en çok depresyon ile bir arada bulunmaktadır. Yaklaşık üçte bir hastada SZB ile birlikte majör depresyon bulunmaktadır

SZB niçin önemlidir

Aşırı temizlik nedeniyle ciltlerinde bozukluklar,yaralar açılabilir.

depresyondaki gibi SZB da da intihar riski vardır

ileri dönemlerde çevreleri ile iletişimleri bozulur,eve kapanıp, çevreden uzaklaşabilirler, evde de hep ayni şeylerle vakit geçirmekten başka is yapamayabilirler.

cinsel ilişkiden kaçınabilir, olabilecekse bile bunu bir kurallar silsilesi haline getirip, ayrılık ve boşanmalara zemin hazırlayabilirler.

islerini çok yavaş yaptığından ve belirli kalıpların dışına çıkamadığından is verimi düşüp,mesleki sorunlar yasayabilir çevrelerini etkileyip ,çocukları ve esinin hayatlarını kısıtlayabilir.

SZB tedavisi :

1-)İlaç tedavisi: Depresyonda da kullanılan ve antidepresan denen ve serotonin sistemine etkili ilaçlarla tedavi,psikiyatrist kontrolünde yapılmalıdır. İlaçların bağımlılık potansiyeli yoktur.

2-)Davranışçı tedavi: Kişiye saplantılarının miktar ve şiddetine göre verilen ödevlerle zorlantılarını yerine getirmeleri engellenir. % 60-75 hastada basarili sonuçlar vermektedir


26 Eylül 2008 Cuma

Otizm ve çocuk ( otistik )

Sosyal ilişki, iletişim kurma ve davranış tarzı anormalliklerinin 3 yaş öncesinde başlamış olması gerekmektedir.

Toplumdaki yaygınlığı :

On bin kişide 4 oranında görülmektedir. Erkeklerde kızlara oranla 4 kat daha çok rastlanmaktadır.Rahatsızlık kızlarda erkeklere göre daha ağır seyretmekte, zeka testleri daha düşük bir değeri göstermektedir.

Otistik bozukluk ölçütleri:

A-Aşağıdaki dört belirtiden en az ikisinin varolması gerekmektedir.

1- Konuşma dışı iletişim (göz göze gelme, yüz ifadesi ile anlatım, mimikler ve vücut dili ile kendini ifade gibi ) ile karşılıklı ilişkiyi sağlamada belirgin bozukluğun olması.

2- Kendi yaş dönemi ile uyumlu olacak şekilde, yaşıtları ile arkadaşlık ilişkisi kuramamak.

3- Diğer insanlarla birlikte kendiliğinden , doğal bir şekilde hoşlanılabilecek, ilgi alanları ya da beceri ve başarıları paylaşamama durumu ( ilgisini çeken nesneleri başkalarına gösterememe, onları işaret edememe , onları çevresindekilere verememe gibi davranışlar) .

4- Toplumsal ya da duygusal yanıt vermede eksiklik.

B-Aşağıdakilerden en az birinin varolması gerekmektedir:

1- Konuşulan anadilin ya hiç becerilememesi ya da bunun gecikmesi durumu.

2- Yeterli konuşmanın varolduğu durumlarda, başkaları ile konuşmayı başlatmak ya da sürdürmekte belirgin bozukluk.

3- Sözcük ya da cümleleri arka arkaya tekrarlayarak ya da anlamsız şekilde kullanarak konuşma durumu.

4- Doğaçlama bir şekilde , yaş ve gelişim düzeyine uyan evcilik, hırsız-polis, doktor-hasta vb. oyunları oynayamama durumu.

C- Aşağıdaki tekrarlayıcı ilgi, aktivite ve davranışlardan en az birinin varolması durumu:

1- Hem miktar olarak sıklık, hem de yoğunluk açısından belli bir nesne ya da konu ile tekrarlayıcı bir şekilde uğraşarak, kısıtlı kalmış ilgi odaklarının bulunması.

2- İşlevsel olmayıp, belli bir amaca hizmet etmeyen birbirini izleyen , sıradan belli bir aktiviteyle durdurulamaz derecede uğraşı durumu.

3- Herhangi bir hareketi tekrarlayıcı ya da başkasının yaptığı bir hareketin aynısını yapar bir şekilde vücut hareketleri ( parmak şıklatma , parmakları açıp-kapama, omuz oynatma ya da tüm gövdeyi bükme, yumak gibi olma seklinde davranışlar).

4- Tekrarlayıcı bir şekilde bazı nesnelerin belirli parçaları ile aşırı uğraşı durumu.

Bu yukarıdaki yazılmış olan tüm maddelerden toplam olarak en az altı adedinin varolması gerekmektedir.

Sosyal ilişki ya da dil becerisi konularından en az birisinin, çocuk 3 yaş başlangıcına dek gecikmesi veya normal dışı bir şekilde olması durumu.

Rahatsızlığın başka bir hastalığa bağlı olmaması gerekmektedir.

Otistik Çocukların Özellikleri:

Görünümleri yaşıtlarından daha ve kardeşlerinden daha kısa boylu olup, çok sevimli bir görünümleri vardır.

Bu çocukların bebekliklerinde bakımı kolay , bırakıldıklarında yerinde duran, çok fazla ağlamayan çocuklar oldukları gözlenmiştir. Bazı hallerde çocukların konuşma ve davranışları normalken, bunların birden bire sonradan sosyal ilişkiden kopup, dil becerilerini kaybettikleri gözlenmiştir. Aileler çocuklarının seslenince yanıt vermemeleri nedeniyle, sağır olduklarını düşünebilmektedirler. Çocuklar gelişimleri esnasında belirli davranış ya da sesleri taklit edemez, nesneleri başkalarına gösteremez, kucaklanmak istendiklerinde kollarını kucaklamayı karşılamak için kaldıramazlar. Tek başlarına oynamayı yeğlerler.

Bu çocuklar insanlara cansız varlıklar gibi tepki verirler. Toplumsal durumlarda garip yüz ifadeleri ve uygun olmayan hareketlerle karşılık verebilirler. Sosyal ilişkilerden çok memnun olmazlar. Arkadaş edinemezler.dil gelişimlerinde gecikme olabilir. Konuşabiliyorlarsa konuşmaları tekrarlamalar ya da ses melodisindeki bozukluklar ( tekdüze , mekanik tonlama bozuklukları şeklinde) ile birliktedir. Uygunsuz fiil ya da sözcük kullanımları olabilir. Olmayan sözcükleri uydurabilirler, kendi kendilerine konuşabilir, kendilerinden kendi isimlerini söyleyerek ya da başkası gibi bahsedebilirler. Belirli davranış ( el çırpma, dönen nesneler gibi)ya da bilgilere (çok gerekli olmasa da) eğilimleri vardır ( hava durumu, tv. Program zamanları ve reklamlar gibi). Yeni oyuncakları kolay kabul edip, oynayamazlar, ortam değişikliklerine aşırı duyarlıdırlar, değişikliklerde aşırı tepkisel olabilirler. Bazı nesnelere aşırı bağımlı olup, onları kullanmasalar da onlar olmadan dışarı çıkamayabilirler. Sese aşırı tepki vererek, kulaklarını kaparlar. Ağrıya karşı duyarsız olabilirlerken dokunmaya karşı aşırı tepki gösterebilirler. Zaman zaman aşırı hareketli zaman zaman da aşırı hareketsiz olabilirler. Sebepsiz gülme ve ağlamaları olabilmektedir. Ailelerinin yanlarından uzaklaşmalarına aşırı tepki gösterebilmektedirler. Sadece belirli besinleri yemeye eğilimlidirler. Kendi ellerini ısırabilir, başlarını duvara vurabilir, saçlarını çekebilir ve kendilerine zarar verebilirler.

Oluş Sebepleri:

Otistik çocukların % 75’inde zekada gerilik gözlenmektedir. % 25 kadar bir kısmında ileri dönemlerde havaleler görülmektedir. Otizm ile birlikte görülebilen nörolojik bozukluklar arasında tuberoz skleroz, frajil X sendromu, doğumsal kızamıktır.

-Duygusal açıdan çocuğa uzak duran ya da obsesif kişilik yapıları nedeniyle aşırı titiz ve kısıtlayıcı bir şekilde eğitim veren ailelerin çocuklarında bu durumun varolduğu ileri sürülmektedir.

- Rahatsızlığın genetik temeline yönelik çalışmalar devam etmektedir.Bazı kişilerde bu rahatsızlıkla birlikte epileptik bozukluklar, doğumsal rubella ve fenilketonüri gibi rahatsızlıkların bulunması bu olasılığı düşündürmektedir. Rahatsızlığın X kromozomuna bağlı olarak ya da otozomal resesif geçiş ile aktarıldığı düşünülmektedir. Etkilenen çocuğun kardeşlerinde de rahatsızlığın görülme riski toplum ortalamasına göre çok daha yüksek olup, % 3 e dek çıkabilmektedir. Bu kişilerin ailelerinde duygu durum ve kaygı bozuklukları daha yüksek oranda saptanmış olup, toplumsal ilişki sorunlarının daha yüksek olduğu gözlenmiştir.

Doğum öncesi ya da doğum sırasında yaşanan tıbbi sorunlar olası nedenler arasındadır. Özellikle annenin hamileliğinin ilk üç ayında genital kanama yaşaması, bebeğin içinde bulunduğu amnios sıvısının çocuk dışkısı ile boyanması, annenin hamileliğinde bazı ilaçları kullanımı önemli sebepler arasında sayılmaktadır.

Beyin yapısında çeşitli bozukluklar bulunmaktadır. Serotonin düzeyleri hastaların 1/3 ünde gözlenmektedir. Otistik çocukların çoğunda gözlenen bahar aylarındaki doğum oranları, annenin kış aylarında doğum öncesi kızamık geçirmesi ile bağlantılı bulunmuştur.

Tedavi:

Tedavide ailenin eğitimi önemlidir. Saldırgan ve kendine zarar verme davranışlarına karşı ilaç tedavisi kullanılabilir. Davranış tedavisi kullanılmaktadır.

Psikiyatrist ve Psikolog Arasındaki Farklar

Ülkemizde insanlar genelde ruhsal sorunlarla uğraşan insanların tanımlamasını yaparken psikolog yada psikiyatristi aynı anlamda kullanmaktalar. Bu kullanım aslında aldıkları eğitim olarak çok farklı olan iki grubu birbirine karıştırmaktır.

Psikiyatrist tıp fakültesinden mezun olmuş ve ondan sonra 4 yıl psikiyatri ihtisası yapmış hekimlere denir. Böylece aldığı eğitimle insanın hem genel hastalıkları hakkında bilgi sahibi olan hem de ruhsal yapısını tanımlama ve gerektiğinde tedavi etme yetki ve bilgisine sahip bir insan ortaya çıkmaktadır. Hem hekim hem de üstüne ruh sağlığı uzmanı.

Oysa psikologlar edebiyat fakültesinin psikoloji bölümünden mezun insanlardır. Normalde psikiyatristler ile birlikte çalışırlar gerekli testleri hastalara uygularlar ve sonuçta psikiyatristin tanı koymasına ve tedavi etmesine yardımcı olurlar. Bazı özel eğitimlerden sonra psikoterapi yapmaya hak kazanırlar Bu işlev küçümsenemez. Hatta çok faydalı olduğunu da inkar edemeyiz. Ancak psikologların tek başlarına tanı koyma ve tedavi etme yetkisi yoktur. Hele ilaç yazma yetkileri hiç yoktur. Bu yapılmaya başladığı andan itibaren hastaya zarar verme başlamış olur. Bu yüzden müracaat ettiğiniz insan bir psikiyatrist mi yoksa bir psikolog mu iyi ayırım yapın. Hatta mümkünse diplomasını görün. Ve bir sorununuz varsa güvendiğiniz başka bir hekimden referansla gidin.

25 Eylül 2008 Perşembe

Panik Atak ve Panik

Panik atağı nedir?

Yoğun korku ve huzursuzluk durumunun olduğu, aniden başlayıp, rahatsızlığın en geç 10 dakika içinde en üst düzeye ulaştığı ve 13 adet vücutsal ve düşüncesel belirtiden, en az 4 unun varolduğu bir kaygı nöbetidir. Bu 13 belirti şunlardan oluşmaktadır:

1- çarpıntı,kalp hızında artış,kalp seslerini duyuyor gibi hissetme
2- terleme
3- titreme ve ya sarsılma hissi
4- boğulma ya da nefes alamama, nefesinin yetmediği hisleri
5- tıkanma ,soluğun kesilmesi hisleri
6- göğüste ağrı veya göğüste bir rahatsızlık hissi
7- bulantı ya da karında ağrı ya da karında bir rahatsızlık hissi
8- bas dönmesi, dengesizlik , basta sersemlik hissi ,bayılma hissi ,yere düşecek gibi olma
9- çevreyi olduğundan farklı ,sanki gerçek değil gibi hissetme ya da kendini çevredekilerden ayrılmış,olağandışı ,farklı bir şekilde algılama hali
10- kontrolünü kaybetme, delireceğini düşünme seklinde bir korku

11- o anda ,kalp krizi geçireceği ya da öleceği korkusu

12- uyuşma, hissizlik,yanma, karıncalanma hisleri

13- üşüme, ürperme ,soğuk ya da sıcak basmaları, basından aşağı kaynar su dökülmüş veya hamama girmiş gibi olma

Panik atak hangi bozukluklarda görülebilir ?

Panik bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu, sosyal fobi ve diğer fobiler, saplantı-zorlantı bozukluğu, madde kullanımına ya da vücutsal bir hastalığa bağlı kaygı bozukluklarında görülebilir.

Bir panik atak sebepsiz olarak aniden başlayabileceği gibi, belli bazı durum ya da ortamlarla ilişkili de olabilir. Örnek olarak korkulan bir hayvan (örümcek, kedi,köpek,fare,yılan görmek gibi), kalabalık bir ortamda bir faaliyet (konuşma, yemek yeme gibi) bir durumu takiben de başlayabilir.

Panik bozukluğu :

Yukarıda belirtilmiş olan panik ataklarının aniden,beklenmedik zamanlarda ve tekrarlayarak oluşması ve en az 1 ay sureyle bu atakların tekrarlayacağı yönünde sürekli bir kaygı, atağın sonunda olabileceğini düşündüğü şeyler (ölmek, delirmek, kalp krizi geçirmek seklinde ) ile ilgili kaygı duyma ya da bu ataklarla ilgili olarak bazı davranışlarında değişiklikler yapma seklindeki bir rahatsızlıktır. Bu rahatsızlık başka bir madde kullanımı ya da başka bir vücut ya da psikiyatrik bir rahatsızlığa bağlı değildir.

Agorafobi:

Panik bozukluğu agorafobili ya da agorafobisiz olabilmektedir. Agorafobi sözcüğü eski Yunanca dan köken almaktadır. Agora pazar yeri, toplantı yeri ,geniş meydan anlamına ,fobi ise korku anlamına gelmektedir. Kişi yalnız kalmaktan, kaçmanın ,o ortamdan uzaklaşmanın kolay olmayacağı ya da her hangi bir rahatsızlık hissetme anında yardim alamayacağı topluma acık yerlerde olmaktan korku duymaktadır.

Bu kişilerde gördüğümüz bazı ortak özellikler arasında, tek başına dışarıya çıkamama ve yanlarına başka bir kişiyi de alma , kalabalık caddelerden geçememe,kalabalık mağaza,marketlere girememe, kapalı ortamlar (tünel, köprü ve asansörler gibi) ve kapalı araçlar (metro,otobüs, uçak gibi) dan kaçınma sayılabilir. İleri aşamalarda kişiler evlerinden çıkmayı reddedip, çevrelerindekileri de kendileri gibi evde tutmaya zorlayabilirler. Sosyal ilişkiler bozulup, boşanmalara yol açabilir.

Panik Bozukluğu , Toplum ve Tedavi

Toplumda hastalığın hayat boyu görülme yaygınlığı % 1.5-3 arasında değişmekte olup, hastaların ¾ ‘unu kadınlar oluşturmaktadır. Kadınlarda % 2.1 ,erkeklerde % 0.6 oranında görülmektedir. Kişilerin 1/10’u hayatları boyunca en az bir kez panik atak geçirmekte ve bunların yaklaşık olarak 1/6’si panik bozukluğa dönüşmektedir.

Kalıtımın etkisi var midir ?

Panik bozukluğu vakalarının birinci derece yakınlarında bu hastalığın görülme olasılığı ,diğer kişilere göre 4-7 kat daha çoktur (normsalda 2-4 iken ,panik bozukluklu kişilerin yakınlarında % 2-21 oranında ). Bu hastalığı olanların yaklaşık % 50 ‘sinin, yakınlarında bu hastalık gözlenmekte olup, %15 vakada bu yakınlık birinci derecedendir.

Panik bozukluğunun oluşumunda gelişimsel ve çevresel faktörler:

Çocuklukta yaşanan “seperasyon (çocukluk döneminde anne-baba sevgisinin kaybı,yaptıklarının anne ve babanın kalıpları ile uygunluk göstermemesi halinde terkedilecegi korkusu) anksiyetesi”nin panik bozukluk ve agorafobi ile ilişkisi olduğu iddia edilmektedir. Panik bozukluğu hastaları ailelerinin“kendilerine düşük derecede bakim verdikleri ancak çok fazla koruyucu olduklarını “ söylemektedirler. Boşanma, olum sebebiyle daha çocukken anne-babadan ayrılma yaşantıları olanlarda da panik atakları fazla görülmektedir.
Yapılan bazı araştırmalara göre, panik bozukluğu başlamadan yaklaşık iki ay kadar önce, kişi için önemli bir takım olaylar belirtilmiştir (önemli bir kişinin kaybı gibi

Panik bozukluğunda beyindeki değişimler:

“Hipokampal girus” denen bölgede metabolik asimetri gözlenmiş olup, ‘her an olacak’ seklindeki beklenti anında beyin temposal bölgesinde kan akımında artış saptanmıştır. Karbon di okside aşırı duyarlılık,noradrenerjik sistemin aşırı aktivitesi ve serotonin yapımındaki bozuklukların hastalıkta rol aldığı düşünülmektedir.

Panik bozukluğu ile karışabilen diğer hastalıklar:

Kansızlık, kalp krizi (angina pectoris ve myokard enfarktüsü), kalp yetmezliği, yüksek tansiyon, astım, akciğer ambolisi, beyin-damar hastalıkları (enfarktlar-beyin kanamaları), epilepsi (sara hastalığı), migren, multipl skleroz, beyin tümörleri, diabet (seker hastalığı), hipertiroidi (tiroid bezlerinin çok çalışması), hipoglisemi (kan sekeri düşüklüğü),hipoparatiroidi (paratiroid bezlerinin az çalışması), bazı maddelerle zehirlenme (amfetamin, kokain, marihuana, nikotin, teofilin,antikolinerjik dediğimiz maddeler), bazı maddelerin kullanımının aniden kesilmesi ( alkol, tansiyon tedavisinde kullanılan ilaçlar, uyku getirici ilaçlar),üremi,vücut su-tuz dengesi bozuklukları, yaygın enfeksiyonlar, lupus hastalığı panik bozukluk tabloları ile karışabilmektedir.

Hastalığın gidisi nasıldır?

Genellikle yetişkinliğe geçiş ya da erken yetişkinlik dönemlerinde başlamakta ancak çocukluk cağında da başlayabilmektedir. Hastalığın görülme olasılığı, ek olarak otuzlu yasların ortalarında gene artmaktadır.

Tedavi yöntemleri :

1-İlaç tedavisi: En az 2-3 ay olmak üzere ,doz yavaşça yükseltilmek üzere kullanılmalıdır. 2- Bilişsel-davranışçı tedavi: Kişiye panik atakları ile ilgili olan yanlış bilgileri ve inançları gösterilir. Vücudundaki yanlış anlayıp,algıladığı ufak hislerin kendini ölüme götürmediği ,bunların kısa sureli olduğu belirlenir. Böyle bir şey olduğunda durumu geçirmek için yapacağı şeyler gösterilir.

Hastalığın tedavisi neden önemlidir?


Vakaların % 40-80’inde majör depresyon dediğimiz tablo hastalığa eklenip,durumu ağırlaştırmaktadır. Kişilerin bahsetmemesine karsın intihar riski yüksektir. Hastaların % 20-40’inda alkol ve madde bağımlılığı görülmektedir. Kişi ilerleyen donemde eve bağımlı hale gelebilmekte ya da hastane,eczane gibi yerlere yakın olmayı yeğlemektedir. Hasta bu konuya yakın olmayan doktorları bir dolaşıp,gereksiz ya da yanlış tedaviler almaktadır. Çevresi ile iletişimi bozulan kişinin mesleki,sosyal,ailesel işlevselliği azalmaktadır.

Ne oranda görülmektedir?

Toplumda görülme oranı %3 olup, hayat boyu rastlanabilme oranı % 5 civarında saptanabilmiştir. Tüm kaygı bozuklukluklarının %12 sini oluşturduğu belirlenmiştir

Kimlerde daha çok görülmektedir ?

Kadınlarda erkeklere göre 2 kat daha yaygın görülmektedir. Vakaların yarısından çoğu çocukluk ve erişkinliğe geçiş döneminde başlamaktadır ancak yirmili yaslardan sonra da başlayabilmektedir. Yaslılıkta en çok görülen kaygı bozukluğudur ( yaşlılıkta görülen kaygı bozukluklarının % 60’ini oluşturur).

Nasıl bir kişilik yapısına sahiptirler ?


Çekingen ve bağımlı bir yapıları olup, kendilerine güvenleri azdır. Çoğu vakada toplusal ili?kilerinde arka planda durmak yeğleyip, aşırı kırılgan, utangaç, eleştiriye çok duyarlı, çabuk yıkılan kişiler oldukları görülmüştür

Hastalıkta rolü olabileceği düşünülen ortak ailesel ,gelişimsel özellikler

Annenin sureciden gerilim ve kaygısının önemli olduğu düşünülmektedir. Ana-babanın çocuğu aşırı derecede koruyup, kollaması seklinde bir ortamın rolü olabildiği gibi bunun tam tersi çocuğun bakımının ihmal edilmesi ve ilgi gösterilmemesi de etken olabilmektedir. Hastalarımızın çocukluklarında yüksek bir oranda anne baba ayrılığı (ya da vefatı) olduğu belirlenmiştir. Fırtınalı bir çocukluk donemi geçirmişlerdir.

Kalıtımın rolü var midir ?

Hastalığın birinci derece akrabalarda görülme oranı, normallere kıyasla 5 kat daha yüksek bulunmuştur.

Stresli olayların hastalığa etkileri


Yapılan bir çalışmaya göre hastaların % 30’unda, hastalığın stresli bir olayla başladığı belirlenmiştir. Hastalığın stresli olaylarla alevlenebilecegi unutulmamalıdır

Tedavi

En az 1 yıl sure ile ilaç tedavisi yanında , kişinin beklentileri, düşünüş biçimini değiştirme, gevşeme eğitimi, belli durumlardan kaçınma gelişmiş ise kaygıya yol açan etkenlerle yüzleştirme gibi yaklaşımların olduğu bilişsel tedavi uygulanmalıdır

Yaygın anksiyete bozukluğu neden önemlidir ?

Hastalık yüksek bir oranda alkol ve uyuşturucu madde kullanımı ile gitmektedir. Kişiler başlangıçta kaygılarını azaltmak için bu maddeleri kullanmakta, ancak sonra bunlar hastalığın gidisini daha kotu bir şekilde etkilemektedir.
Başka ruhsal hastalıklarla birlikte bulunma oranı yüksektir (saplantı-zorlantı bozukluğu, depresyon,sosyal fobi,panik bozukluk gibi). Bu hastalıklara ilerleyen dönemlerde dönüşebilme olasılığı bulunmaktadır.
Stresle bağlantılı başka hastalıklar (gastrit, irritabl kolon, gerilim tipi bas ağrıları gibi) da buhastalığa eslik edebilmektedir.
Kişinin endişeleri nedeniyle çevresindekileri kısıtlaması sonrasında ailesel ve mesleki sorunlar oluşabilmekte ,kişi sosyal ortamlardan uzaklaşabilmekte ve ayrılıklar,boşanmalar ,erişkin-çocuk uyuşmazlıkları oluşabilmektedir.
İntihar riski her zaman akılda tutulmalıdır. Bu depresyon gelişimi ile ilgili olabileceği gibi, çıkabilecek ailesel sorunlar nedeniyle ve kişinin kendini güçsüz ve çaresiz hissetmesi ile ilgili olabilmektedir.