30 Eylül 2008 Salı

Bayram tebrigi mesajı

Tüm müslümanların mübarek ramazan bayramlarını kutlar en içten dileklerimizle sağlıklı, mutlu ve bir arada ramazanlar dileriz...
Hayatınızdan tad alın depresyona kafayı takmayın...

29 Eylül 2008 Pazartesi

Evlilik sorunları

Özellikle ülkemiz gibi ailesel bağların ve toplumsal yaşantının kişilerin davranışlarında etkili olduğu toplumlarda erişkin yaşlara gelen kişiler evlenerek hayatlarını sürdürmektedirler. Her ne kadar “dışı sizi, içi beni yakar” deseniz de yurt dışında yapılan çalışmalara göre 45-65 yaş grubunda evli erkeklerde, aynı yaş grubundaki bekar ve birlikte yaşayan erkeklere göre , 10 yıl içinde ölüm oranları iki kat daha az bulunmuştur. Evli erkekler daha uzun yaşama şansına sahip bulunmaktadırlar.

Evlilikte en önemli sorunlar arasında eşler arası iletişim süresi ve kalitesinin eksikliği, kendi aileleri ve eşlerinin aileleri ile olan ilişkileri, toplumsal hayata yönelik davranış ve hissedişleri, ekonomik sorunlarla başa çıkabilmeleri, mesleki durumları sorunlarını çözmede kullandıkları yollar, eğer çocukları varsa onların bakımı ve yetiştirilmesindeki farklı bakış açıları, ve cinsel hayatlarındaki yetersizlikler ve uygunsuzluklar sayılabilir.

Evliliklerdeki sorunlar hamilelik, düşük ya da kürtajlar, çocuk sahibi olma, ağır hastalıklar, hastanede yatırılma, yoğun ekonomik sıkıntı dönemleri, mesleki konumdaki değişimler, yeni bir yerleşim yerine taşınma (özellikle bizim toplumumuzdaki ataerkil yaşam düzeni, ekonomik sorunlar , evlenen gençler ve ebeveynleri arasındaki sınır sorunları nedeniyle evlendikten sonra gençlerin erkek tarafıyla ya da onlara çok yakın bir yerde yaşamaları şeklinde), emeklilik gibi kişilerin hayatını etkileyebilecek pek çok değişim sonrasında başlayabilmektedir.

Kişilerin çocuklarının hastalanmaları ya da daha ağırı çocukların kaza ya da hastalık sonucu ölümü sonrasında da boşanmalar artmaktadır.

Evlilikte sorunlara yol açan cinsel sorunlar: Kadınlarda vaginismus, anorgazmi ; erkeklerde erken boşalma ve erektil (cinsel organda sertleşme)fonksiyon bozuklukları sayılabilir. Bunlar yüksek olasılıkla psikolojik kökenli olup, tedavi edilebilir sorunlar arasındadır. Eğer kişilerde eşcinsel bir yönelim varsa ve buna rağmen toplumsal baskılar yüzünden evlilik yoluna gidilmişse, sorunların çözümü zorlaşmaktadır. Toplumumuzda sıkça karşılaşılan cinsel sorunlar genellikle daha önce, hatta çocukluk döneminde yaşanan tacizlerle ilişkili olabildiği gibi, aile içinde cinsel bilgilerin ebeveyn tarafından doğru bir şekilde öğretilmeyip, kulaktan dolma yanlış bilgilerden edinilmesi, ailede karşı cins ile iletişimin katı bir şekilde sınırlandırılması ve korkutulması ile gelişebilmektedir. Gençler bu nedenlerle genellikle evlendikleri zaman karşı cinsle ilk cinselliklerini yaşamakta, bu da aşırı heyecan, performans kaygıları ve korku ile sorunlu cinsel girişimlere yol açmaktadır. Bazen de gençler arkadaşlarının ya da bazı akrabalarının telkini ile paralı uygunsuz cinsel ilişkilere girip, ilk deneyimlerde olumsuz yaklaşımlarla karşılaşmakta, bu durum kendi performans kaygılarını arttırmaktadır. Bireyler cinsel açıdan sorunlar yaşıyorsa, bunların tedavilerini birlikteliklerinin erken aşamalarda yaptırmalı bugünkü işlerini yarına bırakmamalı ve eşlerini yıpratmamalıdırlar. Cinsellik sıklığı ve şekli her iki kişinin ortak isteği doğrultusunda olmalıdır. Cinsellik sevgi ile birleştirilmeli , mekanik bir eylemden çok, adeta bir güzel sanatlar gösterisi şekline dönüştürülmelidir.

Farklı sosyokültürel düzeyler: ( farklı dinler, milletler, mezhepler,farklı sosyoekonomik düzeye sahip aile yapıları gibi) birbirlerinden çok farklı sosyokültürel değerlere ve yargılara sahip olduklarından evlilik sorunları yaşayabilirler. Bireyler çevreden gelebilecek baskı ve zorlamalara göğüs gerecek yapıda değiller ve bunun için gerekli maddi ve manevi güçte değillerse ,birbirlerine ve evliliklerine sahip çıkamayabilirler. Ancak her ikisi de çevrelerine gerekli sınırları koyabilmek için yeterli birikime ve kişilik yapılarına sahipse, evlilikleri çok mükemmel de olabilir

İletişim düzeyleri: Eşlerin birbirleriyle kurdukları sözel ve vücut dili olan iletişim

(birbirleriyle az konuşmaları, dertlerini paylaşamamaları gibi) yetersiz ve kalitesizse gene evlilik sorunları erken dönemlerde başlayabilmektedir. Eşler birbileri yanında ağlayabilmeli, sevgilerini her şekilde dile getirmelidirler. “Seni seviyorum” demenin sözel olmayan binbir çeşit yolu vardır ( ufak bir hediye, değişik bir yemek, ona yollayacağınız güzel bir yazı ya da resim, eşinizin sevdiği bir demet çiçek, hafta içi ya da sonu birlikte yapacağınız ufak bir gezi vb.) Sabah ayrılırken birbirinizi öperek, başarılar dilemek, eşiniz eve geldiğinde kapıda sevimli bir yüz ifadesi ile , güzel giysiler içinde karşılamak, bunlar arasında sayılabilir. Ayrıca eşler birbirlerine sadece kendilerine ait, birbirlerinin hoşuna giden bir takım güzel hitaplarla seslenmeyi alışkanlık haline getirmelidir ( bir tanem, bebeğim, aşkım vb). Eşler beyinlerini ayakları altına almadıkları sürece bunları bulabilirler. Ancak beyinlerimizi çöpe atmamız,ne yazık ki televizyonla aşırı derecede haşır neşir olmak, anlamsız gururlar şeklinde bunun en çok görülen sebeplerden biri olmaktadır.

Her evlilik aslında bir konfederasyon modelinde olmalıdır. Eğer çiftleri oluşturan bireylerden biri diğerinin haklarını çiğniyorsa, onun özgürlük alanına müdahale ediyorsa, kararlar sürekli tek tarafın isteği doğrultusunda alınıyorsa, evlilikler çıkmaza girmektedir. Her kurum gibi evlilik de demokratik bir şekilde yürütülmelidir.

Zamanın paylaşımı:Evliliklerde bireyler sürekli olarak herşeyi birlikte yapmak zorunda olmamalıdır. Mutlaka birlikte vakit geçirecek aktiviteler de olmalıdır ancak bireyler zaman zaman kendi arkadaşları ve çevreleri ile de birbirlerinden ayrı zamanlar geçirebilmelidirler. Bu bazen orkestrayı dinlemek bazen de tek bir enstrümandan oluşan solo albümleri dinlemek gibidir. Kişi kendine tanıdığı hakların aynısını eşlerine de tanımalıdırlar. Aksi halde efendi-köle ilişkisi olur ve bu ilişkilerin temeline dinamit koymak ile eşanlamlı hale gelir.

İş ve çevrenin aile hayatınıza olumsuz yönde etkilerinin engellenmesi: İnsanların günlük hayatları bir parça sirklerde göstericilerin 4-5 topu bir arada havada döndürmesi davranışı gibidir. Her top belli bir sürede elde tutulmalı yada dokunmalı ve birbirleriyle aynı hız ve doğrultuda atılmalıdır. Toplardan birisi elde fazla tutulur ya da yavaş atılırsa, diğer toplarda düşmektedir. Benzer şekilde eğer kendine, eşine, mesleğine ve çevresine yeterli zamanı ayırmazsa, bunlardan biri bile aksasa diğerleri de zaman içinde zarar görmektedir. Gene benzer şekilde sadece arkadaşlarınızı ön plana alıyor, eve geç geliyor, eğlencenizin tümünü eşiniz olmadan yapıyorsanız gene sorunlar yaşayabilirsiniz. Mutluluğunuz başkalarının mutsuzluğu üzerine kurulmamalıdır. Herkesin yeri ayrıdır ve hiçbiri diğerlerini yok etmemelidir. Aşırı işle haşır neşir olmak evinizi ihmal etmenize yol açıyorsa, iyi bir eş ve iyi bir anne-baba olamazsınız. Bunun faturasını da uzun erimde çok daha pahalıya ödersiniz. Evlilik sorunları, çocuklarınızla sorunlar, sağlık sorunları ile karşılaşabilirsiniz. İşte yaşanan sorunlar eve, evde yaşananlar işe taşınmamalıdır. Çevrenizden duyduğunuz herşeyi eşinize, eşinizden duyduğunuz herşeyi de çevrenize taşımamalısınız. Aksi halde çözümü çok zor düğümler atarsınız Evin maddi gereksinimlerini karşılamak işin sadece bir yönüdür. Evin manevi, sevgi gereksinimi de karşılanmalıdır. Eş ve çocukların sadece paraya değil sevgiye de gereksinimi vardır.

Sadece eşe yoğunlaşmak: Bütün hayatınızı da eşinizin üzerine kurmamalısınız, herşeyi ondan beklememelisiniz. Kendiniz de yaptığınız uğraşlar ve çevrenizle ilişkilerinizden doyum sağlayabilmelisiniz. Aksi halde eşinizi kıskanır, onun hayatını kısıtlamaya başlarsanız evliliğiniz tehlikeye girer. Kendi yağınızla kavrulmayı da öğrenmelisiniz.

Eski konumdan (çocukluk) yeni konuma (erişkinlik) geçişin idraki: Artık siz yeni bir ailede yaşıyorsanız o kurumun sağlığı için ,gelecekte sizden daha kültürlü,sağlıklı ve mutlu yetiştireceğiniz kişiler için mücadele etmelisiniz. Hayatınızın daha yüksek bir olgunluk basamağını aşmış bulunmaktasınız. Buna rağmen hala eski evinizin küçük çocuğu gibi davranırsanız, anne-babanızın sizin hayatınızı istedikleri gibi karışıp yönlendirmesine izin verirseniz, kendi prensipleriniz ve yöntemlerinizle hayatınızı sürdüremezseniz gerekli olgunluğa ulaşamamışsınız demektir, bu da evliliğinizin kalitesizleşmesini sağlayacaktır. Kendini evlilik için yeterli olgunlukta hissetmeyen ya da bu olgunluk düzeyine ulaşamamış kişiler evlenmemelidirler.

Birbirini tanıyabilmek ve maske takmamak: Özellikle kırsal kesimlerde erişkin döneme gelen kişiler, ailelerinin kararları doğrultusunda birbirlerini yeterince tanımadan evlenmektedirler. Bazı durumlarda ise aile baskısı ile hiç karşı cinsten arkadaşı olmayan kişiler görüşüp tanıştıkları ilk kişi ile evlenmektedirler. Bu durumlarda kişiler kendi gerçek özelliklerini saklamakta ve karşılarındakini maskeler takarak aldatmaktadırlar. Bunlar sonucunda “cicim aylarının bitiminde” sorunlar başlamakta ve fertler “bu benim sevdiğim kişi değildi” diyebilmektedirler. Ya göründüğü gibi olmak, ya da olduğu gibi görünmek en insancıl yaklaşımdır.evlilik öncesi kişiler birbirlerine karşı açık olmalı ve olumsuz taraflarını görebilecek sürede ve kalitede konuşabilmelidirler.

Sınırlarınızı belirlemek ve korumak:Toplumumuzda gençler genellikle evlenene dek aileleri yanında yaşamaktadır. Bazı durumlarda evlenecek çağa gelen gençler babalarının yanında çalışmaktadırlar. Bu gibi durumlarda gençler yeterli güce sahip olamamakta ve adeta onların eline bakar duruma gelebilmektedirler. Anneler çocuklarını aşırı kollayıcı olmakta ve onlarda bağımlı bir kişilik oluşturarak, kendi başlarına yaşayabilme becerilerini ellerinden almaktadırlar. Bu gibi durumlarda aileler gençlerle aynı dairede ya da apartmanda yaşamakta, gençlere sık sık müdahale etmektedirler. Bu gibi hallerde sınır sorunları yaşanır ve baba-oğul, gelin-görümce, gelin-kaynana çekişmeleri, damat- kayınpeder ya da eltiler arası geçimsizlikler yaşanabilmektedir.

Evlilik dışı cinsel ilişki: Evliliklerde çiftlerden herbiri kendini yenileyebilmeli, hayatlarını tekdüzelikten koruyabilmelidir. Birbirlerini onore etmeli, birbirlerinin zevklerini küçümsememeli, fikirlerine saygı duymalı, bakımlı olmalı ve ortak plan ve hedefleri olmalıdır. Kişiler kendilerine değer vermez ve bakımlı olmazlarsa, ev içinde sevimli , anlayışlı bir ortam oluşturamazlarsa ya da kendilerinde doyumsuzluklar varsa , evlilikdışı cinsel birlikteliklere girişebilirler. Kimse kimsenin başkasından kaptığı mikropları paylaşmak zorunda değildir. Bu durumda kişiler kuruma ihanet ediyor demektir Aldatmanın özrü yoktur ancak, sebepsiz sonuç da olmaz. Her iki tarafta istiyorsa, sorunların altyapısına inecek derinlikte terapiler yapılmalıdır. Ancak elemanlardan biri buna isteksizse , boşanmaya kararlı ise, zorla güzellik olmaz.

Uygunsuz beklenti düzeyleri: Fertler birbirlerinden çok büyük beklentiler içinde de olamamalıdır. En mükemmel aşk, sürekli olarak eğlence içinde kahkahalar içinde yaşama beklenmemelidir. Bu şekildeki ayağı yere basmayan aşırı romantik beklentiler sizi hayal kırıklıklarına uğratabilir. Histrionik kişilik özellikleri olan kişiler sürekli olarak aranılmak, aşırı düzeylerde desteklenmek ve eşlerinin yanında sürekli olarak bir numara olmak isterler. Oysa evlilik bir çocuk oyunu değildir, kişi çevresine , işine de zaman ayırmalıdır. Evlenerek başkasının özgürlüğünü tamamen satın alamazsınız. Özellikle kızlar ailelerinin içinde bulundukları gergin ilişkilerden ve zor ekonomik durumlar nedeniyle erkenden evlenebilmekte ve gerçekçi olmayan beklentileri nedeniyle “yağmurdan kaçarken doluya tutulmak” gibi daha olumsuz durumlar içine düşebilmektedirler. Sadece duyguları ile hareket edenler hüsrana uğrarlar duygular ve mantık elele yürümelidir.

Otorite mücadeleleri: Evlilik bir güç mücadelesi, meydan savaşı değildir. Herkes kendi alanını korumalı ve birbirine yaptırımlarda bulunmamalıdır. Tabii ki, bunun olabilmesi için fertlerin kişilik sorunlarının olmaması gerekir. “Hep ben haklıyım, o haksız, en doğruyu ben bilirim, benim sözüm kanun” şeklindeki yaklaşımların olabildiği narsisistik ve aşırı düzen ve katı prensiplerle donatılmış olan obsesif kişilikler bir diğerinin üzerinde otorite kurmaya çalışabilir. Bu da sürekli olarak sürtüşmelere yol açar. Evlilik bir meydan savaşı değildir. Bu şekilde elde edilebilecek bir zafer de ancak Pirus savaşı zaferi gibidir. İki tarafta mücadeleden kırılır. Kazanan olsa bile sağ kalan çok az olduğundan zaferin anlamı kalmamıştır.

Kadınların biyolojik ve ruhsal olarak zayıfladığı dönemlerin anlayışla karşılanması: Hamilelik ve emzirme dönemi kadınların en fazla zorlandıkları dönemler arasındadır. Ayrıca kadınların ayda bir yaşadıkları mensturasyon (adet) dönemleri kendileri için hem kan kaybının getirdiği halsizlik. Hem de o dönemde yaşadıkları hormonel fırtına da demeyelim,kasırgalar onları strese karşı çok zayıf hale getirir.Bu zamanlarda erkeğin eşini daha anlayışla karşılaması, evle ilişkisini daha da çok arttırması, yükleri omuzlaması gerekir. Eğer babalık ya da anneliği kaldıramayacak olgunlukta hissediyorsanız, çocuk sahibi olmamanız gerekir. Gene zor ekonomik dönemler yaşanıyorken birbirinizi mutsuz edecekseniz, evlenmemeniz gerekir. Sinirlenince öfkenize hakim olamıyorsanız ( ki ileri dönemde kalp-damar sorunlarınız olacak demektir), eşinize ya da çocuklarınıza şiddet uyguluyorsanız, sıkıntılar sonrası içki ya da bağımlılık oluşturan maddelere boyun eğiyorsanız gene evliliği hak etmiyorsunuz demektir. Elbette ki eşinizde görüp hoşlanmadığınız bazı özellikleri, içinizde patlama yapmasını beklemeden söylemelisiniz. Ancak bunu yaparken ifadeleriniz ve vücut dilinizi sakin tutmanız, mantığı rafa kaldırmayıp, aşırı duygusal olmadan hareket etmelisiniz. Eğer züccaciyeci dükkanına giren bir fil gibi davranırsanız, bu davranışınız amacından uzaklaşır ve haklıyken haksız duruma düşersiniz, evliliğinize zarar verirsiniz. Unutmayın ki, tatlı söz yılanı deliğinden çıkarır. Çocuklarınız yaptıklarınızı görüyor, bugün başkasına yaptıklarınız yarın size uygulanabilir, rüzgar eken fırtına biçer.

Sorumluluklarını bilmek:Ev işleri, çocuk bakımı, alışveriş vb. tek kişinin sorumluluğu değildir. Eğer kadın da çalışıyorsa, ev işlerinin yapılmasına erkek de katılmalıdır.çocuğun bakımı sadece anneye yüklenmemelidir. Eşiniz ve çocuğunuzla gelecekte kurmayı düşlediğiniz güzel günlerin temelini çok erkenden atmazsanız, gelecekteki güzel günleri sadece hayalinizde yaşatacaksınız demektir. Evli çifti oluşturan her bir eleman bu sorumluluklara katılmalı, görevini ihmal etmemelidir. Ne ekerseniz onu biçersiniz.

Kendinizi feda ederek, çocuklarınız için evliliği hasbelkader sürdürmek: Sadece “çocuklarım annesiz ya da babasız büyümesin” diye evliliğinizi sevgi olmadan sürdürüyorsanız, sorunlu bir evlilik yaşadığınızdan dolayı da çocuklarınız ruhsal olarak olumsuz yönde etkilenebilmektedir. Anne,babanın maddi olarak aralarında olup, manevi olarak yanlarında olmaması çocuklar için daha da örseleyici olabilir ve onların da kendi evliliklerinde mutsuz olmalarına yol açabilirsiniz. Bazen ayrı ama mutlu ebeveynler, birarada hergün mutsuz çiftlerden daha iyi çocuklar yetiştirebilirler. Çocuğunuz için her türlü olumsuzluğa rağmen evliliğinizi sürdürmek erken yaşta tükenmenize yol açabilir ve aslında çocuklarınıza daha az yardım etmiş olursunuz.

Alkol, uyuşturucu madde ve kumar gibi alışkanlıklar: Eğer eşlerden birisi bu tür bir alışkanlık içinde ise bunlar maddi, manevi, sosyal ve ailesel iletişim sorunlarına yol açabildiğinden evliliğin güzelliğini bozmaktadırlar. Bu durumların varlığı çoğunlukla boşanmalara yol açabilmektedir. Geçmişten gelen birikmiş sorunlarınızın ve günlük mutsuzluklarınızın çözümünü bu tür zararlı alışkanlıklar yerine bir psikiyatra terapiye giderek sağlamalısınız.

Kendi mutluluğunuzun anahtarı sizdedir:Evlilik akıllı,duygulu,dürüst ve adil insanların işidir. Eğer kişiler kendilerini karşılarındaki yerine koyamıyorsa yani empati yapamıyorsa, hep ben haklıyım, eşim haksız diyorsa, suçu karşısındakilere atıyorsa ( ki bu kişilik bozukluklarının bir kriteridir), kendine düşen sorumlulukları yapmıyor, çözmek için çaba sarfetmiyorsa, evlilik için yeterli olgunlukta değilsiniz demektir ve evliliğiniz yıkılmaya mahkumdur. Sıklıkla çiftlerden biri daha çokça da kadınlar vücutsal yakınmalarla , bayılma ve sinir krizleri ile hastane acil birimlerine taşınır, doktor doktor dolaştırılırlar. Bu dönemlerde sedece onun değil,sizin de vücutsal ya da ruhsal sorunlar yaşamanız doğaldır. Keskin sirke küpüne zarar verir bu davranışlarınız sizin mide-barsak sistemi, cilt sorunları, cinsel sorunlar, kalp-damar sistemi sorunları gibi psikosomatik sorunlar yaşamanıza yolaçacaktır.Bazen de bu gibi durumlarda kadınlar bir yere dek sineye çekebilir, eşlerinin yaşı emeklilik yaşına gelinceye dek bekler ve sonrasında işler tersine döner. Bu kez kadınlar erkeklerden evin egemenliğini alabilir ve “alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste” atasözündeki gibi yılların intikamını alabilirler.

Son söz olarak ölümden başka herşeyin çözümü vardır. Hayatta en kötü şey ileride geçmişte yaptıklarınız ya da yapmadıklarınız için “keşke” ile başlayan sözler söylemenizdir. O yüzden ne yaparsanız yapın, geleceğinizi akıllıca düşünüp, iyice emin olduğunuzda yapmanız gerekir. Herşeye uzun erimli olarak bakın, ufak şeylere odaklanmayın. Ayrılmadan önce de birbirinize değişmek için son bir şans verin, öğrenmenin yaşı ve mekanı yoktur,insan gelişen bir varlıktır, bir psikiyatr ile evlilik terapilerine başlayın. Hepinize daha kaliteli birliktelikler ve bizden daha uygar çocuklar yetiştirebilmeniz dileklerimle.

28 Eylül 2008 Pazar

Ergenlerde Depresyon

Ergenlik dönemi, gelişimsel olarak tam bir geçiş dönemidir. Bu dönemde yaşanan fiziksel, duygusal, psiko-sosyal ve sosyal değişimler bireyi derin bir biçimde etkiler. Fiziksel değişimlere bağlı olarak kendi bedenini ve cinselliği keşfeden ergenler bu alanlarla ilgili sorunlar yaşayabilirler. Kişisel kimliğin kurulduğu bu dönemde birey, ‘ben kimim?”, “hayatın anlamı ve amacı ne?’ gibi kritik sorulara yanıt arar. Ergenlerde görülen bu değişimler onların sosyal etkileşimlerini ve kendilerini algılamasını etkiler. Ergenlik, kişisel kimliğin kurulmasıyla, toplumun bir üyesi olarak kendi rolünü belirginleştirme arasındaki dengeyi kurma mücadelesidir.

Depresyon, çok çeşitli durumlara ve stres yaratan faktörlere karşı verilen bir tepkidir. Ergenlerde depresif duygu durumu yaygın olarak görülebilmektedir, çünkü bu normal olgunlaşma/büyüme sürecinin, bu sürece eşlik eden stres faktörlerinin, seks hormonlarının ve bağımsızlığını elde etmek için anne-babayla çatışmanın bir parçası olabilmektedir. Depresif duygu durumu, bir arkadaşın ya da akrabanın ölümü, sevgiliden ayrılmak ya da okulda başarısız olmak gibi rahatsızlık verici olaylara ve durumlara karşı bir tepki de olabilir. Özgüvenleri düşük, kendilerini kıyasıya eleştiren, olumsuz olaylar ve durumlar üzerinde kontrol gücünün olmadığını düşünmeye eğilimli ergenlerde, stres yaratan olaylar ve durumlarla karşılaşma depresyon riskini arttırabilmektedir.

ERGENLERDE DEPRESYONUN BELİRTİLERİ

Ergenlerde depresyon tanısı koymak zor olabilmektedir, çünkü ergenlik döneminde duygusal iniş ve çıkışlar normal bir süreç de olabilmektedir. Bazen dünyanın harika bir yer olduğu düşüncesiyle kendini iyi hisseden ergen, bazen de hayatın berbat bir şey olduğunu düşünebilir. Bu düşünceler birkaç saat içinde değişebileceği gibi birkaç gün bile sürebilir.

Depresif duygu durumunun sürekli olması, okul başarısının düşmesi, aileyle ve arkadaşlarla ilişkilerde sorunlar yaşanması, madde bağımlılığı ve diğer olumsuz davranışlar depresif epizodu işaret ediyor olabilir. Bu dönemde depresyon riskini arttıran faktörleri şöyle sıralayabiliriz: ebeveynlerden birini ölüm ya da boşanma nedeniyle kaybetme, çocukluk döneminde fiziksel ve cinsel tacize maruz kalmak, sosyal beceri eksikliği, kronik hastalıklar ve aile bireylerinden birinde depresyon hikayesinin olması.

Aşağıda sıralanan belirtiler iki haftadan daha fazla sürerse depresyon riskinden söz edilebilir:
Okul başarısının düşmesi
Arkadaşlardan ve sosyal etkinliklerden uzak durmak
Üzüntülü ve umutsuz ruh hali
Enerjinin ve motivasyonun düşük olması, hiçbir şeyden zevk alamama
Öf keli olma
Eleştirilere karşı aşırı tepkili olma
İdeallerine ulaşamayacağını hissetme
Özgüvenin düşük olması, suçluluk duyguları
Kararsızlık, konsantre olamama, unutkanlık
Huzursuzluk
Yemek ve uyku örüntüsünde değişiklikler
Madde bağımlılığı
Otorite figürleriyle sorunlar
İntihar düşüncesi

Ergenler, depresif duygu durumundan kaçınmak için uyuşturucu ya da alkol kullanabilir ya da rastgele cinsel ilişkiler kurabilir. Ergenler, düşmanca, saldırganca ve riskli davranışlarla da depresyonlarını ortaya koyabilirler. Ancak bu davranışlar onların sadece yeni sorunlar yaşamalarına neden olur, depresif duygu durumları derinleşir ve arkadaşlarıyla, aileleriyle ve okul yönetimiyle ilişkilerine zarar verir.

ERGENLERDE DEPRESYON TEDAVİSİ

Depresyon geçiren ergenlerin tedavi edilmesi son derece önemlidir. Depresyon ciddi bir durumdur ve tedavi edilmezse ergen bireyin hayatını tehdit eder bir duruma gelebilir. Eğer ergen tedavi görmeyi reddederse, aile üyelerinin ya da ergenle ilgilenen diğer yetişkinlerin bir uzmandan yardım alması faydalı olabilir.

Depresyon tedavisinde ilaç ve psikoterapi kullanılmaktadır. İlaç depresyonun semptomlarını gidermekte etkilidir. Özellikle ilaç tedavisiyle birlikte yürütülen psikoterapi etkili çözümler sağlamaktadır.

Psikoterapi, ergene neden depresyona girdiğini anlamasına ve stresli durumlarla nasıl baş edeceğini öğrenmesine yardımcı olur. Duruma bağlı olarak terapi, bireysel, grup ya da aile terapisi şeklinde yürütülür.

Depresyonda olan ergenin yardıma ihtiyaç duyduğunu kabul etmesi iyileşme yönünde atılmış önemli bir adımdır. Ancak, yardıma ihtiyaç duyduğunu ve bunun için adım atması gerektiğini kabul eden ergenlerin sayısı görece az olabilmektedir. Bu nedenle arkadaşlarının ve ailesinin desteği, teşvik edici önerileri önemlidir.

Altın fiyatları

Piyasaları günlük takip eden biri olarak internette gezinirken yeni bir siteye rastladım. Site Altın fiyatları, Dolar fiyatları, Euro fiyatları, IMKB ve dünya borsaları hakkında geniş ve güncel bilgiler içeriyor. Anlık piyasa ve kur takibi yapılıyor. Piyasa ile ilgilenen arkadaşlara yardımı dokunacağından eminim. Öğrenmek isteğiniz bilgininin üzerine tıklayın.

Karşılık beklemeden yapılan iyilikler ( Philemon ve Baucis in öyküsü )

Günlerden bir gün Zeus, oğlu Hermes ile kılık değiştirip, Olimpostan aşağı inerek, ülkemiz topraklarında yer alan eski Frigya bölgesinde( Ege bölgemizin iç kısımları,Güney Marmara ile İç Anadolu Bölgemizin batısı arasında kalan eski yerleşim alanı) dolaşmaya çıkmışlar. Amaçları insanları sınamak, birbirlerine karşı yaklaşımlarını ve sahip oldukları zenginlikleri nasıl değerlendirdiklerini daha yakından görmekmiş. Bu iki yolcuya kimse gereken ilgiyi göstermemiş, güleryüzle davranmamış, misafir olarak kabul etmemiş, selam bile vermemişler. Sadece yaşlı Philemon ve karısı Baucis kıt kanaat geçinmelerine karşın onları evlerine davet ederek, dostça karşılamışlar. Kim olduklarını bilmeden, bu değerli misafirlerin önlerine sıcak çorbalarını getirmişler, sofralarını paylaşmışlar. İki misafir zengin komşularının soğuk ve umursamaz davranışlarına karşın, parasal açıdan yoksul, ancak sevgice varsıl bu iki güzel insanın içten ve şirin davranışları karşısında çok etkilenmişler. Zeus ve Hermes “ bizler ölümsüzlerdeniz, siz ölümlülerin arasına girerek sizleri sınavdan geçirmek istemiştik. Bu sınavı sadece siz kazandınız. Diğerleri ise bencillikleri, taşkalplilikleri ve saygısızlıkları nedeniyle bu sınavı kaybettiler. Tabii ki sapla samanı ayıracağız. Biz şimdi gidiyoruz , siz ikiniz de bizim ardımızdan gelin” demişler. İki yaşlı insan bu sözler karşısında şaşkına dönmelerine rağmen, bu iki yabancıyı izleyerek, düşe kalka dağ yolundan yukarıya çıkmaya başlamışlar. Bir parça soluklanmak için durdukları anda,büyük bir gürültü ile yerlerinden sıçramışlar. Sesin geldiği yöne baktıklarında daha önce evlerinin bulunduğu toprakların su altında kaldığını, evlerin yıkıldığını, insanların ne olduğunu anlayamadan boğulduğunu üzüntü içinde görmüşler. Bir süre sonra baraka şeklindeki kendi evlerinin, mükemmel bir yapı haline geldiğini görmüşler. Zeus bu yardımsever insanlara dileklerini sormuş. Onlar da doğup büyüdükleri topraklardan uzaklaşmak istemediklerini, bu kutsal yapının koruyuculuğundan başka bir şey istemediklerini ifade etmişler. Zeus da bu dileklerini kabul etmiş. Aradan geçen yıllar boyunca birbirine sevgi ile davranmaya devam eden bu iki insan doğal olarak daha da yaşlanmış. Philemon gençliklerinden bu yana yaşadıkları tatlı anılardan bahsederken, karısı Baucis’in yüzü, elleri ve tüm vücudunun değişerek, saçlarından yaprakların, parmaklarından dalların, ayaklarından da köklerin çıktığını görerek hayrete düşmüş. Aynı görüntüyü Baucis de sevgiyle bağlandığı kocası Philemon da görmüş. Birbirlerine gülümseyerek, veda etmişler aynı anda , birbirlerinden ayrı kalmadan tam bir ağaca dönüşmüşler. Baucis sıcak kış günlerinde içimizi ısıtan ıhlamura; Philemon ise gölgesinde sıcaktan korunduğumuz meşe ağacına dönüşmüş. Ve insanlara faydalı olmaya devam etmişler.

Sevgili dostlar, atalar “iyilik yap, denize at, balık bilmezse, halik bilir” demişler. Aslına bakacak olursanız insanlar zayıf yaratıklardır. Hepimiz bir başkasına çeşitli nedenlerle gereksinim duyarız. Her din insanlara yardımlaşmayı ve sevgiyle yaklaşmayı öğütlemiştir. Başkalarına yardım ederek kendinizle gurur duyabilir , onların gözlerindeki sevgi ışıltılarını kendi gözlerinize de kopyalayarak, dünyaya daha farklı bakmaya başlayabilirsiniz. Bu şekilde çevrenize yaydığınız pozitif enerji ile hem daha çok sevilecek, hem de negatif enerji yükünden uzaklaştığınız için daha genç kalacak ve sağlıklı olacaksınız.

Empati kişinin kendisini başkaları yerine koyabilmesi, onların neler hissettiklerini anlayabilmesi ve ona uygun bir şekilde davranabilmesidir. Kişilik bozuklukları durumunda empati sorunu yaşanmaktadır. Kişiler ne olursa olsun, kendilerinin haklı olduklarını düşünür ve karşılarındakini suçlu ya da hatalı bulurlar. Bu nedenlerle çevrelerindekileri incitir ya da hoşgörü ile yaklaşamazlar. Çevrelerindeki maddi ve manevi her şey, sadece kendileri içindir. Bu davranışlar aile içinde öğrenilerek, nesilden nesile aşılanır. Arkadaşlar arasında benzer şekilde yerleşerek, ortak bir bakış açısı halini alır. Sonuçta toplum kirlenir, çürümeye başlar. Çocuklarınızın ve torunlarınızın daha sorunsuz yaşaması, mutlu ve onurlu olması için herkes kendini düzeltsin, yarın artık bugündür. Hepimizin empatimizi günden güne geliştirerek , daha sempatik bir toplum haline gelebilmemiz dileklerimle, sevgiyle kalın

Mitolojide narsisizm

Eski Yunan mitolojisine göre, dünya üzerinde birçok tanrı bulunmaktaydı. Bunlar çeşitli doğa olaylarından ya da canlı-cansız varlıkların kontrolünden , davranışlarından sorumluydular. İnanışa göre bu tanrılar insan şeklindeydi ve insanlarla ilişki içine de girerlerdi.

Size narsisizm sözcüğünün köken aldığı narkissos'un mitolojik öyküsünü aktaracağız.

Kendine aşık olanlara aldırmayıp, onları karşılıksız bırakan ve çok güzel bir peri kızı olan Ekho, bir gün avlanan bir avcı görür. Narkissos adındaki bu avcı çok yakışıklıdır. Ekho bu genç avcıya ilk görüşte aşık olur. Ancak Narkissos bu sevgiye karşılık vermeyerek, peri kızının yanından uzaklaşır. Ekho bu durum karşısında günden güne eriyerek, kara sevda ile içine kapanarak ölür . Bütün vücudundan arta kalan kemikleri kayalara, sesi ise bu kayalarda 'eko' dediğimiz yankılara dönüşür.

Olimpos dağında oturan tanrılar bu duruma çok kızarlar ve Narkissosu cezalandırmaya karar verirler. Gene günlerden bir gün av izindeki Narkissos susamış ve bitkin bir şekilde bir nehir kenarına gelir. Buradan su içmek için eğildiğinde, sudan yansıyan kendi yüzü ve vücudunun güzelliğini görür. O da daha önce farkedemediği bu güzellik karşısında adeta büyülenir. Yerinden kalkamaz, kendine aşık olmuştur. O ana dek kimseyi sevmediği kadar, sevmiştir kendi görüntüsünü . O şekilde orada ne su içebilir, ne de yemek yiyebilir, ayni Ekho gibi Narkissos ta günden güne erimeye başlar ve orada sadece kendini seyrederek ömrünü tüketir. Öldükten sonra da vücudu nergis çiçeklerine dönüşür. İşte narsisistik kişilik bozukluğu olan kişiler de bu şekilde kendilerine aşık, hep önde olmak, en gözde olmak isteyen, başkalarının düşünce ya da isteklerine gereken ilgiyi gösteremeyen kişilerdir. Plan ve hedeflerine ulaşamadıklarında, gereken ilgiyi göremediklerinde aynı Narkissos gibi erirler, çökerler.

Hiç bir şey göründüğü gibi değildir ( Europa ile Zeus un kavuşmasi )

Günümüzde olduğu gibi, o zamanlarda da bütün kadınlar güzel,duygusal ve hassasmış. Hepsi bir yana, bunlardan bambaşka sevimlilikte bir Europa adlı kız varmış. Ancak bu sevimliliğinin çevresindekileri etkileyip, boş yere ümit vermemesi için erkeklerle arasına kabul edilebilir ölçüde mesafe koyarak kendi dostları arasında mutlu bir şekilde yaşarmış. Zeus bu sevimli kıza gönlünü kaptırmış. Gelin görün ki, mitolojik bir tanrı da olsa Europa’nın yanına yaklaşması ile, Europa onun yanından uzaklaşırmış. Fakat mitolojide çareler tükenmez. Zeus keskin zekasını konuşturarak, kendini herkesin seveceği uysal bir boğa şekline sokmuş. Doğruca Europa’nın yaşadığı yemyeşil kırlara gitmiş. Europa ve birbirinden sevimli kız arkadaşlarının yanına yumuşakbaşlı bir şekilde yaklaşmış. Boğa görünümündeki Zeus Europa’nın yanına gelince durmuş ve ona adeta beni sev diye bakmış. Boğa şeklindeki Zeus adeta bir kedi gibi davranarak, kuyruğunu neşe ile sallayıp, yere çökmüş. Europa da arkadaşlarına “ haydi gelin, bu tatlı hayvanın sırtına binerek kırlarda gezelim, o kadar uysal ki, sanki bir kuzu gibi , üstüne üstlük hepimizi sırtına alabilecek kadar da güçlü” diyerek eğilmiş olan hayvanın sırtına binmiş. Arkadaşlarının yanına gelmesini beklerken, az önceki o yumuşak boğa bir anda yerinden fırlayarak, müthiş bir hızla koşmaya başlamış. Arkadaşlarının şaşkın bakışları arasında, bir anda Europa korku ve hayret içinde boğanın sırtında ne yapacağını şaşırmış, adeta dili tutulmuş. Kımıldayamaz halde, ne bir şey söyleyebilmiş ne de ağlayabilmiş. İşin ilginç yanı boğa, karanın bittiği yerde deniz üzerinde de koşmaya başlamış. Bir süre sonra boğa görünümündeki Zeus ve güzel Europa tekrar bir adadan karaya çıkmışlar. O zaman Zeus gerçek görünümüne bürünmüş. Europa’ya sevgisini açıklamış. Birlikte güzel günler yaşamışlar. Akıllı ve güzel çocuklar dünyaya getirmişler.

Başlangıçta bize soğuk gelen, ilginç gelmeyen nesneler, kişiler ve olaylar eğer onlara farklı bir gözle bakarsanız güzel ve zevkli hale gelebilir. Bu şekilde hayatımızı daha mutlu bir hale getirebiliriz. Tam tersi bazen de olayların içine sonunu düşünmeden dalarız. Bize çok uygun ve karlı görünür. Oysa bazen gerçekler göründüğünden farklıdır, gerçeklikten uzak , romantik, ayakları yere basmayan duygusal ya da maddi yatırımlar pahalıya malolabilir. O yüzden önyargı ile hareket etmek ne denli uygunsuzsa, aşırı beklentili olmak ve sınırsız davranışlar da o derece zarar verici olabilir. Yani görünüşe aldanmamak gerekir. Bu nedenle hiçbir durum ya da kişi hali ya da tavrı nedeniyle küçümsenmemelidir.

Bir de tabii ki, Zeus gibi eğer bir hedefe kilitlenmişseniz o işi başarırsınız. Karar verip başlamak, o işi yapmanın yarısıdır. Belli bir süre bir işi yaptıktan sonra motivasyonunuz azalabilir. Motivasyonunuzu yenileyip,kuvvetlendirmek için sık sık geleceğe yönelik hayaller kurmalısınız. Kısa, orta ve uzun vadeli planlar yapmalısınız. Tekdüzeliği kıracak farklılıklar oluşturmalısınız kendinizde ve çevrenizde. Tabii gene Zeus gibi ne yaparsanız yapın aktif olacaksınız, oyuncu olmaya çalışacaksınız olabildiğince, seyirci değil. Direksiyon sizde olacak. Ne yaparsanız yapın sorumlusu siz olacaksınız. Kurda sormuşlar boynun niye kalın diye, kendi işimi kendim görürüm demiş. Siz de hayatınızın dümencisi olun ve kendinizi olayların akışına bırakmayın ki, hayatı onurla yaşayın.

Son söz olarak Europa’sına yani Avrupa’ya Zeus aklını kullanarak kavuşuyor. Zeus kendisi ile barışık, çalışıyor, üretiyor, kendine güveniyor. Biz de önce kendimizin daha insancıl, mutlu ve adaletli bir toplum olmamız için kendimize çekidüzen vererek, kendimizden başlayarak daha sağduyulu, ince, kendimizi başkalarının yerine koyabilir , kendimize, çevremizdekilere, yasalara ve doğaya saygılı davranırsak, daha çok üretirsek Zeus haline gelebiliriz. Sadece kendimizin daha iyi ve üretken bir toplum olmamız bizi doğrudan Avrupa’ya sokacaktır.. Tanzimat fermanından beri peşinde koştuğumuz sevgiliye.